Sayın Mehmet Ağar ’ın “ dağdan inip düz ovada siyaset yapma ” söylemi, PKK terör örgütü için yeni bir sürecin başlangıcı olmuştu. Bizim kültürümüzde dağdan inme yeni bir olay değil. Zira azıcık tarih okumuşlar bilirler ki Osmanlı döneminde, Yörük Efe’ den Osman Ağa’ya kadar dağdan inen pek çok eşkıya Kurtuluş Savaşımızın kahramanları olmuşlardır.
Açılım sürecinin Habur’ da yaşananlardan dolayı tıkanması nedeniyle, Ergenekon kontrollü uluslararası taşeron bir terör örgütü olan PKK ile silahlı mücadele yeniden başlamıştı. Güvenlik Güçleri gerek dağda, gerekse şehirlerde KCK ile mücadelede oldukça başarılı operasyonlarda bulundular. Ta ki Uludere' ye kadar. Uludere, kaseti geri sardırarak sürecin yeniden başlamasına neden olmuştur.
Çözüm sürecinin en olumlu yanı, akil adamlarla vatandaşın birebir görüşme olanağına sahip olmasıdır. Fakat çözüm süreci anlatılırken bu süreç sonunda bölgenin tüm sorunlarının tamamen ortadan kalkacağı algısını oluşturmak çok yanlış bir yaklaşımdır. Özellikle 2003-2007 yıllarında görev gereği köy köy gezdiğim bölge insanıyla kurduğum yakın dostluk, hala devam etmektedir. Dini hassasiyeti ağır basan yöre insanının bölücülükle aşırı ilgisi yoktur. Misafirperver, devletine, dinine saygılı olan bu insanlar, gerek PKK’nın gerekse devletin baskısından bir an önce kurtularak, onurlu bir yaşam sürdürmenin beklentisi içersindeler. Baraj yapımı için gittiğim Hasankeyf’te yatsı namazı sonrası çay sohbetinde, Hasankeyfli bir vatandaşın : “ Beyim bizi koruyan yok, yarın beni baraj yapımına karşı yürürken de görebilirsiniz. Karşı ki dağda petrol çıkıyor şu görmüş olduğunuz Dicle boşa akıyor, fakat bizler hala açız. Kendiniz için olmasa da şu barajları bizim için acilen bitirin” sözleri hala kulaklarımda yankılanmaktadır. Aynı masada başka bir Hasankeyfli ise “ Bölünmeyi PKK istese de, İstanbul başta olmak üzere batı bölgelerinde ki Kürt kökenli zenginler kesinlikle istemeyecektir ” diyerek devam etmişti.
Çözüm sürecinde halkı doğrudan ilgilendiren sorunlara çözüm hala üretilebilmiş değil. Cevap bekleyen sorunlardan bazıları ; Aşiret sisteminin yaygın olduğu bölgede toprağı olmayan ailelere toprak verilecek mi? Batı bölgelerinde yaşayan Kürt kökenli zenginler işsizliğin ortadan kalkması için bölgeye yatırım yapacaklar mı? Köy korucularının durumu ne olacak? Bu güne kadar önüne geçilemeyen dağa çıkışlar için, bundan sonra nasıl bir çözüm üretilecek? Bölgede bulunan mayınlar nasıl temizlenecek? DSİ tarafından planlanan ve yapımına başlanan barajlar bitirilecek mi? Özellikle kız çocuklarının eğitimi için bölgede nasıl bir eğitim politikası izlenecek? Çocuk gelin, töre cinayetleri, kadın ölümleri ve genç kızların intiharı son bulacak mı? Genellikle çalışmalarını batı bölgelerinde yapan bölgenin tasavvuf büyükleri bu çalışmalarını kendi bölgelerine de taşıyacaklar mı? Kendisi dışındaki oluşumlara oldukça saldırgan davranan PKK’nın, bölgede cemaat başta olmak üzere diğer oluşumlara karşı tutumu nasıl olacak? PKK; uyuşturucu, insan ve silah kaçakçılığı, kara para trafiği, haraç alma gibi yasa dışı faaliyetlerini sürdürecek mi?
Bu gün itibariyle PKK ; ABD – Suriye - İran çizgisinden, ABD – Türkiye - İsrail hattına kaymış görünüyor. Fakat unutulmaması gereken bir nokta var ki, PKK, ABD ve Barzani ile iyi ilişkilerde olduğu sürece ülkemiz için her zaman tehdit unsuru olmaya devam edecektir.
12 Eylül 1980 Türkiye’de terörün bittiği tarih olarak ilan edilmiş, fakat daha ne olduğunu anlamadan PKK terörünü kucağımızda bulmuştuk. Açılım ve çözüm süreçleriyle PKK terörünün de sonu geldi dediğimiz anda, Reyhanlı’da patlayan bombalar bizleri yeniden terörün bitti denildiği 12 Eylül ‘e götürdü. Temennim o dur ki, teröre verdiğimiz kayıpların son adresi, REYHANLI olur.
ALİ ZAFER TOPŞİR