Osmanlı arşivlerine yönelik kapsamlı çalışmaları ile tanınan Alucra'lı hemşehrimiz Murat Dursun Tosun'un ortaya çıkardığı Selçuklu arşiv belegelerine göre
Kutluca Köyünün isim hikayesinin Selçuklu komutanlarından Emir Bahattin Kutluca'ya kadar uzanabileceği görüldü,
Murat Dursun Tosun'un ortaya çıkardığı belegelere göre aynı ad ile yine Kutluca Köyünde bir ziyaret olabileceği de gün yüzüne çıkmış oldu.
Bu bilginin de,Şebinkarahisar’ın Tamzara kasabasında Başöğretmenlik yapan Hasan Tahsin Okutan’ın 1949 yılında basımı yapılmış olan “Şebinkarahisar Tarihi ve Coğrafyası” kitabının 78. Sayfasının dip notunda “Alucra’da Kutluca adlı bir köy ve bu köyde aynı adla anılan bir ziyaret vardır ki bu da tetkike değer bir iştir” bilgisiyle gün yüzüne çıkmış oluyor.
İşte Araştırmacı Murat Dursun Tosun'un ortaya çıkardığı Kutluca'nın isim hikayesi:
Şebinkarahisar’ın Tamzara kasabasında Başöğretmenlik yapan Hasan Tahsin Okutan’ın 1949 yılında basımı yapılmış olan “Şebinkarahisar Tarihi ve Coğrafyası” kitabının 78. Sayfasının dip notunda “Alucra’da Kutluca adlı bir köy ve bu köyde aynı adla anılan bir ziyaret vardır ki bu da tetkike değer bir iştir” denilmektedir. Bu ifadeleri anlaşılır bir şekilde açıklayacak olursak mealen Alucra’da Kutluca isimli bir köy vardır ve bu köyde Kutluca isimli bir ziyaret vardır” demektedir. İlaveten de bunu incelemek lazım demiştir. Şimdi bunu incelemek de bana nasip oldu. Aslında 2 sene önce bir araştırma-inceleme kitabım için Kutluca köyüne gitmiş, burada Kutlucalı Hacı Ali Efendi’nin (Âlim) türbesini ziyaret etmiştim.1 Köyün diğer ziyaret yerleri hakkında Kutluca köyünden tanıdığım medya uzmanı Kâzım Karaçoban’la görüşmüş dağlık alanlarda Ahmet Dede ve Evliya Kıran ismiyle bilinen bazı ziyaretlerin de olduğunu öğrenmiştim. Ancak bu çalışma esnasında Başöğretmen Hasan Tahsin Okutan’ın bu bahsinden haberdar değildim. Veya daha önce okumuş isem de çok dikkatimi çekmemişti. Şimdi anlıyorum ki Kutluca köylüleri de belirtilen hususun pek farkında değiller. Bahse konu belirtilen husus Kutluca köyünde “Kutluca” isimli bir ziyaret olduğudur. Bu durum bir gerçeği daha ortaya çıkarmaktadır ki o da Kutluca isminin bu zattan geldiğidir. O zaman bu zat kimdir? Bu zatın Emir Bahattin Kutluca olması kuvvetle muhtemeldir. Emir Bahattin Kutluca, Sultan İzzeddin Keykavus ve Alaaddin Keykubat döneminin komutanlarındandır. Bu konuyu yanı Emir Bahaddin Kutluca’yı (Kutluğca’yı) daha iyi tanımak ve onun Çamoluk’un Kutluca köyü ile nasıl ilişkisi olabileceğini anlayabilmek için aşağıdaki anekdotu okumak gerekmektedir. “1.İzzeddin Keykavüs’ün (1211-1220) Mengücek hanedanından Melik Behramşah’ın kızı ile evlenmesi Selçuklu Türkiyesi içtimai ve iktisadi hayatı bakımından mühim bir hadise olarak kayda şayandır. Filhakika sultanın evlenmesi bahis mevzuu olunca Erzincan hükümdarı Behramşah’ın kızı ve dedesi Kılıçaslan’ın torunu yani Keykavüs’ün hala-zadesi, Selçuk hatun asaleti ve meziyetleri ile en münasip namzet idi. Bu hususta yapılan istişarelerden sonra karar verilince devlet büyüklerinden birini çok kıymetli ve nefis hediyelerle elçi olarak Erzincan’a gönderdi. Elçi, Behramşah tarafından istikbal ve taziz edildi; ertesi gün mecliste sultanın mektubunu öpüp Erzincan hükümdarına takdim etti ve mesele üzerinde izahlarda bulundu. Behramşah bu talebi iftiharla kabul eylediğini, nikâh hazırlıkları için üç ay mühlet istediğini bildirdi. Behramşah elçiyi büyük ihsanlarla yolcu ederken, sultana yazdığı cevapta da memnuniyetini bildirdi. Bunun üzerine Behramşah her taraftan mahir sanatkârlar, terziler getirterek nefis, elbiseler, yüzükler, mücevherat, altun ve gümüş takımlar hazırlattı. Her ülkeden hediyelik zarif eşya getirtti. Böylece hazırlığı ikmal olununca Âlimlerin meşhurlarından Kadı Şerefeddin’i nikâh akdi için, köleleri ile birlikte, Sivas’ta bulunan sultan İzzeddin Keykavus’e gönderdi. Sultan Emir’i meclis Mübarizüddin Behramşah’ı Gedük’e kadar istikbale memur etti. Sultan da devlet erkânından çaşnigar Seyfeddin Ay-aba, Emir Zeyneddin Başara, Bahaeddin Kutluca beyler, diğer büyükler, ileri gelenler ve itibarlı kimseler ile Kadı Şerefeddin’i istikbale çıkarıp onları şehre getirdiler; kendilerine büyük bir ziyafet verildi.” 2 Burada şunu belirtmek lazım ki Şebinkarahisar ve Alucra o dönemde Mengüceklerin Erzincan koluna bağlıydı.3 Dolayısıyla Çamoluk da bunun içinde idi. Bu döneme ait yaklaşık 900 yıllık bir cami Şebinkarahisar’ın Bağlar ile Çiftlik mevki arasında halen faaliyettedir. Gerek bu yakınlık gerekse Mengüceklerin Selçuklulara bağlılığı nedeniyle Selçuklu ümerasının (beylerinin) Alucra civarı ile irtibatları bulunmaktadır. Üstelik bu insanlarda hayır eseri bırakma yarışı da ileri seviyededir. Osmanlı henüz Alucra’yı topraklarına katmamış iken Alucra’nın Zıhar (Fevzi Çakmak) köyünde 1341’de kurulan Çağırgan Baba Tekkesi Vakfının vakıf senedinde Sultan Orhan’a medhiyede bulunulması ancak kerametle izah edilebilecek bir durumdur.4 1220’de 1.İzzeddin Keykavus’un ölümünden 1.Alaaddin Keykubat tahta çıktı ve 1222’de Alanya’yı fethetti. Türk denizciliğinin ilk döneminde önemli bir yeri olan Alanya’da bir tersane inşa ettirdi. Ertesi yıl (1223’de) sadakatinden şüphe ettiği Beylerbeyi Seyfettin Ayaba, Mübârizüddin Behram Şah, Niğde Subaşısı Zeynüddin Başara ve daha önce Malatya Subaşısı olan Bahattin Kutluca gibi değerli emirleri öldürttü.5 Alaaddin Keykübat’ın tahta çıkışı konusu biraz izaha muhtaç bir husustur. Şöyle ki: Ağabeyi Keykâvus’un vefatı özerine, ümera ve ulemadan ileri gelenler toplanarak kimin tahta geçirileceğini müzakereye başladılar. Bu müzakere meclisinde; Seyfettin Ayaba, Pervane Şerafettin Muhammedi, Mübarizülddin Çavlı, Emir-i Meclis Mübarizeddin Behramşah, Emir i Ahur Zeyneddin Başara, ilim ve fazilet muhakemesiyle meşhur vezir Mecdeddin Ebubekir Melik’ül Küttab Şemsettin Hamza bin Müeyyededdin Tuğrai, Bahattin Kutluca ve Nizamettin Ahmet gibi devrin önde gelen simaları vardı. Beylerin bir kısmı Alaattin’in, Sultanın ortanca kardeşi olduğunu taç ve tahta ondan daha lâyık kimse olmadığını ileri sürerken, vezir Mecdedin ve Şerafettin Muhammet ise, onunla Tokat’da beraber olduklarım kindar, kibirli ve kıskanç biri olduğuna belirterek muhalefet ediyorlardı. Uzun müzakerelerden sonra Melik’ül Ümera Seyittin Ayaba ve Emir-i Meclis Mübarizeddin Behramşah ağırlıklarını koyarak muhalif fikirleri bertaraf edip, Melik Alaaddin’in saltanatına herkesi kerhen de olsa razı kıldılar. Alaaddin bu sırada abisine muhalefetinden dolayı Malatya yakınlarında Kezipert kalesinde hapiste bulunuyordu. Melik’ül Ümera Seyfettin Ayaba daha önce kardeşler arasındaki (Keykavus-Keykubat) mücadele sonunda yenilen Alâattin’i Malatya’ya hapse kendisinin götürdüğünü bu yüzden yeni sultanın kendine karşı haset içinde; olabileceğini “Sultanlık müjdesini verip, yolda ona ihlasla hizmet gösterip gönlüne gireyim” diyerek icazet alıp, ölen sultanın yüzüğünü ve mendilini (destmalini) yanına alarak yola koyuldu. Alaaddin gelenlerden endişeye kapılmış, genç ağabeyinin ölebileceğine ihtimal vermeyerek kendi sonunun geldiğini zannetmişti. Adet üzere hareket edilerek, önce taziyet bildirildi ve kendisine Seyfettin Ayaba tarafından sultanlık müjdesi verildi. Önce Sivas’da daha sonrada Kayseri’de culûs (tahta çıkış) merasimleri icra edilerek Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı olan Alaaddin Keykubat devleti zirveye çıkarma yolunda azmetti. 1223 yazında Sultan Kayseri ye geldiğinde asıl konumuzu teşkil eden hadise zuhur etti. Alâaddin Keykubat gibi mutlak bir hükümdar ile büyük emirleri arasında kudret ve nüfuzları ile karşılıklı bir çatışma ve kuşku baş gösterdi. Zira Gıyasettin Keyhüsrev devrinden beri bu sultanı, sonra Keykavus ve yukarıda belirtildiği gibi Alaaddin Keytkubat’ı tahta çıkaran bu beylerin gittikçe nüfuz ve kudretleri artmış ve devletin idaresinde başlıca söz sahibi haline gelmişlerdi. Bunlar arasında; Seyfettin Ayaba, Zeyneddin Başara, Mübarizüddin Behramşah ve Bahattin Kutluca en önde gelenlerini teşkil ediyordu. Bu beylerin siyasi nüfuz ve mevkileri kadar maiyetlerinin çokluğu ve zenginlikleri de kudret ve hareketlerine tesir ediyor, hatta devlet işlerine müdahaleleri de haddini aşmış bulunuyordu. Devlet’te işi olanlar için tavsiye edilen kişi Seyfeddin Ayaba olmuştu. Sultanın saray mensupları için mutfağında günde 30 koyun kesildiği halde, Seyfeddin Ayaba’nın konağında 80 koyun sarf edildiği ve diğer bütün beyler üzerinde nüfuz sahibi olduğu, emrinden çıkmadıkları kaydedilmektedir. Bununla beraber Sultan onları idareye çalışıyor fakat hususi meclislerinde kendilerinden şikâyet ediyordu. Bu durum iki taraf arasında dedikodu ve kuşkuları artırıyordu. Kaynak diliyle; “Sultan’a kıyasla tahakkümler etmeğe başladılar ve ayaklarını kendi hadleri dairesinden ve mertebeleri miktarından dışarı çıkarttılar.” Sultanın Konya’dan sonra Sivas surlarının inşasına emirleri zorlaması, memnuniyetsizliği daha da körüklemiştir. Zira maddi ve manevi birçok külfetler emirleri beklemektedir. Nihayet emirler, işi daha da ileri götürerek, Sultanı Seyfettin Ayaba’nın köşkünde bir ziyafete davet edip onu komplo ile düşürüp küçük kardeşi Koyulhisar Meliki Celâlettin Keyferidûn’u tahta çıkarmak ve bütün devlet işlerini ellerine almak kararı ile anlaştılar. Bu komplodan Hokkabazoğlu vasıtasıyla haberdar olan Sultan Keykubat mazeret göstererek davete icabet etmemiş fakat ihtiyatlı davranarak şimdilik kaydıyla da ses de çıkarmamıştı.
Otorite denilince; yeterliliğine herkesi inandırarak bir kimsenin kendisine sağladığı itaat ve güven, yaptırma, yasak etme hakkı ve gücü akla gelir. Söz konusu olan, Sultanın Devlet otoritesi ise; bu hak ve gücü Ümerâ, Ulemâ, ve Reaya (tabi olanlar) üzerinde en iyi şekilde tesis etmek demektir. Sultan Alaattin Keykubat da kendisine güç muhalifinde bulunan vezirlerini ortadan kaldırmaya karar vererek uygulama safhasına geçmiştir. Sultan önce çok güvendiği Hokkabazoğlu, Mübarizüddin İsa ve Emir Komnenos ile ittifak ederek beylerin bertaraf edilmesini kararlaştırmıştır. Yer olarak önce Antalya seçilmiş fakat buna hâkimi Ertokuş’un Beyler ile arasının iyi olduğu, yeterli tedbir alınamayacağı gerekçesiyle Kayseri'de karar kılınmıştır. Sultan, ilk önce Beylerini saraya davet etmişti. Emirler saraya girince perdedar ve kapıcılar derhal kapıları kapatıp kimseyi içeriye almadılar. Sultanın hassa kullarından silahlananlar bahçede gizlice nöbet tutuyorlardı. Adet ve töre üzere sürmekte olan meclisten kalkanlar teker teker tutuklanıp bir eve bahsedilecekti ve öyle de oldu. İlk dışarı çıkan Seyfettin Ayaba oldu. Ondan sonra Zeyneddin Başara, Bahattin Kutluca, Mübarizüddin Behramşah ve diğer beyler teker teker tutuklanıp evlere hapsedilir. Beyler yakalanınca derhal evlerine memur gönderilip mal ve servetleri tespit edildi. Evleri mühürlenip muhafaza altına alındıktan sonra hazinece müsadere edildi. Hazine para ve mücevherle doldu taştı. İlk olarak Seyfeddin Ayaba’nın başını vurdurttu. Zeynettin Başara zindanda öldü. Mübarizüddin Behramşah, Zamantı (Kayseri Uzunyayla’da) kalesine hapsedildi. Bahaddin Kutluca Tokat’a gönderilip bertaraf edildi. Anonim Selçukname bertaraf edilen emirlerin 24 kişi olduğunu kaydetmektedir. Değişik kaynaklarda bu sayı 40’a kadar çıkmaktadır. Alaattin Keykubat’ın muhalif emirleri idam tarihini yalnız Anonim Selçukname kaydetmiş ve 6 Haziran 1223 gününü vermiştir. Alaaddin Keykubat’ın bu hamlesi ile devlet zaafa uğramamış aksine onun dönemi Selçukluların Anadolu’daki en güçlü dönemi olmuştur. Bu kısım işin tarihi anlatımı olmakla birlikte bizim açımızdan konunun önemli yanı Bahattin Kutluca’nın 1223’de öldürülmüş olmasıdır.6 Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat verdiği bir ziyafet sırasında 1237’de zehirlenerek öldürüldüğü. Bu sırada oğlu 2. Gıyasettin Keyhüsrev melik olarak Erzincan’da idi. Bu tarih itibarıyla Koyulhisar, Mesudiye, Karahisar ve Alucra havalisi tamamıyla Selçuklu hâkimiyetinde idi. Dolayısıyla bu emirlerin bir şekilde bu topraklarla ilgisi olmuş olmalıdır. Özellikle Zeyneddin Başara’nın Mesudiye’de (nam-ı diğer Milas-Hamidiye) hayır eserlerinin olduğu rivayet edilmektedir. Bunlar arasında bir tanesi Zeyneddin Kümbeti olarak bilinmektedir. Kâynaklarda Bahattin Kutluca ile ilgili çok bilgi olmamakla beraber bir dönem bir vesile Alucra’da bulunduğu anlaşılmaktadır. Azledildikten sonra Tokat’a gönderilerek ortadan kaldırıldığı belirtilse de bu husus da biraz belirsizdir. Şöyle ki ya vasiyeti üzere Kutluca’ya getirildi ya da başka şekilde geldi, vefat etti ve defnedildi. Ancak Prof. Dr. Osman Turan’ın Selçuklular zamanında Anadolu kitabında Zeyneddin Başara ve Bahattin Kutluca’nın muazzam servetleri ve hayırseverlikleri ile Anadolu’nun çok yerinde hayır ederleri yaptırdıkları belirtilmektedir. Selçuklu döneminde yazı dili Arapça ve Farsça olduğundan bu konudaki kaynaklar da sınırlıdır. Sonuç olarak şu an için ispatlanması zor olsa da bazı ipuçları Kutluca köyünün adının Emir Bahaddin Kutluca’nın gelmiş olduğu, kendi adı ile de burada bir ziyaret bulunduğu kayıt olarak tarihe not düşülmüştür. 800 sene öncesinin yaşanmışlığı günümüze gelmiştir. Ama köyün neresindedir, farklı adlarla bilinen ziyaretler ona mı aittir, bilinmez. İstihare yolu ile bulunabilir mi ne dersiniz?
Çamoluk Haber