YÖREDEKİ FIKRALAR
ÜSTÜ KALSIN
Mehmet Limon, kafeteryada misafirlerle çay, kahve içmiş sıra para ödemeye gelmişti.Borcun ne kadar olduğunu Mehmet Limon soracak, ödemeyi misafirlerden biri yapacaktı. Çünkü Mehmet Limon’u yörede herkes tanıdığı için ona fazla fiyat çekilmiyordu.Garsondan borcun 180 bin lira olduğunu öğrenen Limon, misafirden aldığı 250 bin lirayı garsona verdi ve “Şuradan 200 bin sıpırt, üstü kalsın” dedi.
Bİ CINDIK
İki çocuk karşı karşıya geçip konuşurlarken, birisi cebinden bir dürüm pestil çıkarıp yemeye başlar. Diğeri de, o yedikçe ağzını şapırdatarak; “bi cındık da bana ver, ne olursun” diye yalvarmaktadır. Diğeri; “bi cındık, mi cındık veremem; ben onu anamdan zor aldım” der.
HILTAK GELDİ KİPİ VER
İki hemşehrimiz İstanbul’ da mestlerine lastik almak için bir lastikçi hanına girerler.Dükkan sahibi lastiği getirir; hemşehrilerimizden merhum M.G. sağ ayağını bismillah diyerek uzatır.Lastiği giyinir, çok geniş gelir, satıcıya hitaben:
-Hemşehrim, bu ayağıma çok hıltak geldi senden rica ediyrim biraz kipisini ver.
-Hemşehrim bizde kipi marka lastik yok istersen sana cizlevet vereyim; der.
Bu söz üzerine yanında bulunan diğer Şebinkarahisarlı hemşehrimiz kipi ve hıltak kelimelerinin geçerli karşılıklarını söyleyerek durumu anlatır. Birlikte gülüşürler, sonra istedikleri vasıfta bir çift lastik alarak çıkarlar.
DE HELE SEET GAÇ
Zengin bir aile bir gelin almış. Ağalık zenginlik değil mi, geline altın- ziynet derken, bir de kol saati hediye etmişler.
Bölgede adet olduğu üzere, sabah çayına misafirliğe gittiklerinde, kadınlardan birisi; biraz da hulûs çekmek için olacak, geline:
Gız bacım, seet gaç? diye sorunca, okuması yazması olmayan gelin,hem kurulmuş hem pencereden eğilmiş dışarı bakmış görmüş ki, güneş gökte üç masta boyunda biraz yükselmiş kolunu ileri uzatmış, saatine bakmış ve demiş ki;
... Guşluğu beş geçiy!
ADAM GETİR FOTOĞRAF ÇIKSIN
Şehrimizin ilk iki fotoğrafçısından biri olan Hasan Emi’ye vatandaşın birisi resmi için vesikalık fotoğraf çekilmeye gider. Hasan Emi kol sokmalı fotoğraf makinasının karşısına adamı oturtur.Şekil verdikten sonra fotoğrafı çeker. Bir saat sonra gelip almasını söyler.
Bir saat sonra fotoğrafı almak için gelen adam, fotoğraflar eline verilince, renginin siyah ve simasının acayip bir halde çıktığını görünce :
“Hasan Emmi ne biçim fotoğraf çektin; böyle fotoğraf mı olur ?”der. Hasan Emi adama tek gözüyle dik dik bakarak:
“Bana adam getir, adam gibi fotoğrafını çekiim”. cevabını verir.
YARIM BİLET
Fotoğrafçı Hasan Karaca, Habip Arslan’ın Hisar Sinemasında oynayan Cüneyt Arkın’ın Malkoçoğlu filmini izlemeye gider, gişe memurundan yarım bilet ister. Gişe memuru şaşırır ve;
- Hasan amca sen kocaman adamsın öğrenci bile değilsin, yarım bilet olur mu? der.
Hasan Karaca ise;
- Evladım biliyorsun ki gözümün biri görmüyor.Filmi tek gözle seyredeceğim.Hadi ver bakalım yarım bilet der.Tartışma tatlıya bağlanır, Hasan Karaca da davetli olarak sinemaya gider. Malkoçoğlu filmini rahat rahat seyreder. Ve ondan öte Karaca’ dan bilet parası istenmez.
CİGARANIN YAZISI
Fotoğrafçı Hasan Karaca, çok şahane fotoğraf çekermiş. Bir gün bir askerî uçak kalenin etrafında alçak uçuş yaparken Hasan Emi fotoğraf makinasını kapmış dışarı fırlamış, uçak tekrar tam kalenin kulesi üzerine gelince deklanşöre basmış. Anlattığına göre öyle bir resim çıkmış ki kaptan pilotun ağzındaki yenice sigarasının yazısı bile okunuyormuş.
Haberi duyan fotoğrafçı Abdurrahman Efendi çok sinirlenmiş ve Hasan Emi’ ye seslenmiş. Kaleyi görmeni anlayabilirim de bu kalenin üzerinden geçen uçağın içindeki kaptanın cigarasının yazısı neci oluyor? De bakalım nasıl gördün? deyince Hasan Emi, “Ben ileri görüşlüyüm” cevabını vermiş.
BARİ ÇUVALLARIN PARASINI GÖNDER
Şebinkarahisar’ın çok ünlü tüccarlarından çemiçci Memed Bulancaklı bir tüccara 200 telis çuvallı arpa satmış. O yıl fındık olmayınca arpa parası ödenmemiş. Gel zaman git zaman borç hep başka bir fındık mevsimine kalmış.Bir gün çuval paralarının arpa parasından daha fazla para yaptığını gören çemiçci Memed tüccara bir mektup göndererek, “Arpaların parasından vazgeçtim bari telis çuvalların parasını gönder” demiş.
ÇIHMANIN ALTINA GOY
Efendim, ben ne arapça ne acemce bir kelimeyim, ne de örgüt gibi soyut gibi tutsak, kapsam gibi uyduruk bir kelimeyim, soyumu sopumu pek bilmemekle beraber kendi halinde kimseye zararım dokunmaz, seyrek konuşulurum amma gel gör ki Garahisarlıların diline düşmüşüm bir kerre!..
Bakın beni nerelerde ve nelere benzeterek “gonuşıyırlar annadım da görün halimi!..
Evde 9-10 aylık bir çocuk var,sürünerek durmadan etrafı dolaşıy bir ara çocuk hamur kersesine yanaşiy ve iki elini birden hamura bulaşdurıy.
Bu hali gören annesi, çocuğun ablasına sesleniy,
Gız gebermiyesice, ben o soyhayı çıhmanın altına goy demedim mi?
ÇORBA HELMELENİY
Yemek zamanı evde sıfra gurulmuş ortasına büyük bir üsküre içinde, üzeri anuklu toyga çorbası gonmuş, mis gibi bir gohu etrafa yayıliy,çocuklar sıfranın etrafına dizilmişler amma, baba bacada bohoronun gaşını sulamakta ,bir gaç defa sesleniyler.
Aha geliyrim diye cevap veriy imme ne gelen ne de giden var, çocuklar sabırsızlanıylar evin hanımı hırsla dışarı çıkıy.
- De haydi, de haydi çorba helmeleniy şu soyhayı bırak ta gel.