(Röportaj 3. Bölüm)
Işık Adam : OSMAN HOCA’nın ışık saçan eseri “ALUCRA İMAM HATİP OKULU” neden, niçin ve nasıl kuruldu ? Osman Erilli Hocaefendi’nin önderliğinde kurulan bu eğitim ve öğretim kurumuna kimler yardımcı oldu ? Kimler baltalamak istedi ? Yardımcı olan “Has Adamlar” kimlerdi ?
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Değerli Osman Erilli Hoca Efendi, sizi yoruyoruz ama, “tarihe ışık tutmak” için bu röportajımızı örnek olacak bir şekilde tamamlamak istiyoruz. İnşallah hayırlara vesile olur. Röportajımızın 3. bölümüne hazır mısınız ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : Teşekkür ederim. Allah için yapılan işte yorgunluk olmaz. Eğer öyle düşünseydik bu kutsal yola koyulmazdık.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Efendim, “Giresun Yöre” Gazetemizin Kasım 2004 tarihli 39. sayında sizin için kısa bir haber yaparak, şöyle yazmıştık ; BİR HİZMET ERİ OSMAN ERİLLİ : <<Alucra ve çevresinde lise yokken, yanına topladığı birkaç “Gönüllü Hizmet Eri” ile Alucra İmam Hatip Lisesi’nin temelini attı. Gıyabında çok konuşuldu ama o yılmadı. İnançlı ailelerin çocukları da okumalıydı. Çünkü ona göre Müslüman Türk çocukları çağdaş dünyanın öksüz büyüyen garipleriydi. Devlet ana onları milli kültür sütüyle emzirmemekte idi. Çocuklarımız fizyolojik ve ruhi yapılarına tamamen yabancı, domuz yiyenlerin fikir sütleri ve mamaları ile büyütülüp beslenmekteydi. Milletimiz çocuk yetiştirme töresini yitirmişti. Eğitimciler yapım yerine yıkım ile meşguldü. Ruhi gıdaları verilmeyen yavrularımız bize yabancılaşmaya mahkum ediliyordu. Halbuki bütün dünyada devlet kurumlarından ayrı olarak, bir çok eğitim ordusu bu konuda teşkilatlanmış bulunuyordu. Türkiye’de Hıristiyan ve Yahudiler’in bizim devlet mekteplerinden de köklü yaygın eğitim kurumları vardı. Türk aileleri bu yabancıların kapılarında, yavrularını “devşirme olarak” yetiştirebilmek için zillet kuyruklarına girmekte idi. Memleketimizde eğitim ordusu yeni yeni yeşeriyordu. Milli ve manevi kişilik ve kimlik oluşturacak eğitim kurumları da yeniden yapılanıyordu. İşte “Osman Erilli” nam-ı diğer “Osman Hoca”nın da yeşerme çalışmalarında büyük katkısı da o zaman başlamıştı. Alucra, Çamoluk, Şebinkarahisar, Şiran, Kelkit, Refahiye ve ismini sayamadığımız yöre ilçelerimizden binlerce talebenin yetişmesine sebep olan “Osman Hoca’nın hikayesi”ni birlikte okuyalım.>> (Bir daha ki sayımızda) diye yazmıştık. Nihayet bu güne nasip oldu.
– ALİ ERİLLİ HOCA : Mustafa Bey, sorduğunuz soruların bir kısmının cevabı, bu açılış konuşmanızda mevcuttur. Çok güzel bir genelleme yaptınız. Siz yine tarih sırasına göre bir disiplin içinde sorularınızı sorarsanız konu daha iyi anlaşılır.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Ali Bey Hocam, teşekkür ederim. Değerli Osman Hocam, Alucra’ya imam hatip okulu yaptırma fikri nereden çıktı ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : Arkadaşlarla Kur’an kurslarında yetiştirdiğimiz hafızların öğrenimlerine devam etmesinin önemini anlamıştık. Sadece “Kur’an Hafızı” olmanın yeterli olmayacağını ve ayrıca yeterli “İslâmi İlimler” ile “Fen İlimleri”ni de iyi bilmelerinin gerekliliğini görmüştük. Bir taraftan da “Yüksek İslam Enstitüleri” açılıyordu. Çevremizdeki fakir çocuklarına okuma imkanı doğmuştu. Daha önemlisi bizim çektiğimiz sıkıntıları yeni nesillerin çekmesini istemiyorduk.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Değerli Osman Hocam, siz bu görüşlere her hangi bir araştırma sonucunda mı vardınız ? Alucra’ya imam hatip okulu yaptırma işine nasıl cesaret ettiniz ? Çünkü bu çapta hem de yatılı bir okul yaptırıp öğrenime açmak kolay bir iş değildir. Siz bu cesareti nereden aldınız ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : İstanbul’daki mevcut imam hatip okullarını çok yakından tanıyorduk. Bu okullarda yetişen talebelerin üniversitelerde okuduklarını ve başarılı olduklarını biliyorduk. Alucra ve yöresi için kurduğumuz “Alucra Kur’an Kursları Genel Merkezi” derneğimizin kurslarından mezun olan başarılı çocukları yakın illerdeki imam hatip okullarına gönderip okutuyorduk. Uzak yerlerdeki o okutma işi bize pahalıya mal oluyor ve bazı zorluklar getiriyordu. Kur’an kurslarını bitiren kız çocuklarını uzak yerlere gönderemiyorduk. İşte biz de böyle bir ortamda Alucra’da imam hatip okulu kurmaya karar verdik. Böylece hem ekonomik olacak, hem de daha çok insan yetiştirmiş olacaktık. “Önce Yüce Allah’a, sonra yöremiz insanına ve nihayet ekipteki arkadaşlarımızın yüksek azim ve iradesine güvendik.”
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Değerli Osman Hocam, Alucra İmam Hatip Okulu’nun kurulması ve eğitime açılması için gerekli izni nasıl aldınız ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : O dönemde “Refah Partisi” ile “CHP” koalisyon kurarak hükümet olmuşlardı. Milli Eğitim Bakanı ise “Mustafa Üstündağ” idi. Kendisine “Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan Hoca”dan referanslı olarak gittim. Beni çok iyi karşıladı. İsteklerimi öğrenince ilgili müdürleri çağırdı ve birlikte konuyu müzakere ettik. Bakan Bey bana aynen şöyle söyledi ; “Osman Hoca Alucra’da normal lise bile yokmuş. İmam hatip okulunu ne yapacaksın ? Sana hemen bir maarif lisesi vereyim” dedi.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Siz ne dediniz ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : Tabi, biz liseye karşı değiliz. Memleketimiz için maarif lisesi de faydalı olur. Ama biz “İmam Hatip Okulu’ndan vazgeçmeyiz” dedim.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Bu sözlerinize karşılık bakan ne dedi ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : Bakan Bey, “önce hele siz şu liseyi alın, daha sonra imam hatip okulunu düşünürüz” dedi.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Sonra ne oldu ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : Bakan Bey o arada ilgili bürokratları çağırarak Alucra’ya Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı lise açılması emrini verdi. Böylece Bakanlıktan bir elim boş, fakat diğer elim dolu olarak ayrıldım. Artık Alucra ilk defa liseye kavuşacaktı. Ankara’dan Alucra’ya gittim ve “Milli Eğitim Bakanlığı Lisesi”nin müjdesini verdim. Bir de ne göreyim tüm Alucralı’lar haberi duymuşlar. İşte siyaset böyledir, emeği geçmese bile iyi işlere siyasiler sahip çıkarlar. Bizim için kim yaparsa yapsın, her yararlı iş ve insana yapılan yatırım önemlidir. Hiçbir zaman bu konuları tartışmaya açmadık ve açmayacağız.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Bu gelişmelerden sonra Alucra’da önce hangi lise eğitim ve öğretime açıldı ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : Önce Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı lise 1974 - 1975 eğitim ve öğretim yılında açıldı. Alucra için çok faydalı oldu. Sebep olanlardan Allah (c.) razı olsun. Alucra gibi kapalı bir havzaya lise açmakta geç bile kalınmıştı. Biliyorsunuz bu “eğitim seferberliği”ni biz başlattık, arkası geldi. Memleketimizin yetiştirdiği bir evladımız olan “Halis Akmen” daha sonra ki dönemlerde Alucra’ya çok büyük bir eğitim kurumu kazandırdı. Yalnız il merkezlerine açılması kanunla kesinleşmiş bir liseyi Alucra’ya hediye etti. Bu lise “Halis Akmen Çok Programlı Lisesi” olarak Alucra’da eğitim ve öğretime devam etmektedir. Bu liseye Halis Bey’in vefatından sonra onun ismini Milli Eğitim Bakanlığı vermiştir. (Allah rahmet eylesin.)
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Değerli Osman Hocam, büyük bir fazilet örneği göstererek her iyi, yararlı ve güzel hareketi dile getiriyor, tarihe ışık tutuyorsunuz. Doğrusu bir basın mensubu olarak mutluluk duyuyorum. Bir söz vardır ; “Sizin lügatınızda hiç kötü kelime yok mu?” diye sorarlar. Ben de size soruyorum ne diyorsunuz ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : Kötülük şeytandan ve iman hastalığındandır. İyilik Allah’dan ve iman sağlamlığındandır. Neden iyilik dururken kötülüğü seçelim ?
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Alucra İmam Hatip Okulu’nun açılış çalışmaları hakkında tarih sırasına göre bilgi verebilir misiniz ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : 1970 yılında Alucra’da okulun arsasını aldık. Plan proje çalışmaları yaptık. Bir çok zorluklarla karşılaştıksa da temeli attık. 1975 / 1976 yılında eğitim ve öğretime başladık. Okulumuz yatılı olarak açılmıştı ve ilk yıl 200 talebemiz vardı. Öğrencilerin her türlü ihtiyacını derneğimiz karşılıyordu.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Efendim, mezun ettiğiniz talebelerden meşhur olanlar var mı? İş, bürokrasi ve siyaset alanında başarılı oldular mı ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : Yüksek öğrenimini tamamlayan bir çok öğrencimiz çeşitli yerlere gelmiştir. Şimdi burada bir bir sayarsak, unuttuklarımız olabilir.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Alucra İmam Hatip Okulu’ndan mezun olan öğrencilerle irtibatınız devam etti mi?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : İrtibatımız devam etti. Üniversitelere giden talebelere “burs” verdik. Öyle dönemler oldu ki, bizim okulumuzdan mezun olmayıp ta başarılı olan “Alucra’lı Yüksek Öğrenim Gençliği”ne de burs verdik. Çok müracaatlar oluyordu, tüm imkanlarımızı zorlayarak destek olmaya çalıştık. O dönemlerde bizden başka Alucra ve yöresinde “Sivil Toplum Kuruluşları” yoktu. Şimdi görüyoruz ki bir çok kuruluşumuz var. Bunların daha da çoğalması lazım, bunlar bizim zenginliğimizdir. Yeter ki birlik içinde ve koordinasyonlu çalışsınlar. Atalarımız deneyerek ve faydasını görerek “Bir elin nesi var, iki elin sesi var” demişler.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Değerli Osman Hocam, tarihe ışık tutmak için soruyorum. Alucra’lı olsun veya olmasın, imam hatip okulu için başka kimlerden yardım gördünüz ? Çok önemli birkaç örnek verebilir misiniz ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : Hedefimize ulaşmak için hiç çekinmeden her kapıyı çalıyorduk. Çünkü bu iş bizim babamızın işi değil, Alucra ve yöresinin işi idi. Ayrıca biz ekip olarak önce “Allah(c) rızası” için yola çıkmıştık. Bu işlerde senlik-benlik ve kibir olmaz, olursa başarılı olamazsınız. Bir grubun işi gibi davranılırsa bölücülük olur. Böyle işlerde bütün sır ; “yapılan çalışmaları topluma mal etmektir.” Hemen aklıma gelmişken söylemek isterim ; “Alucra Birliğe Çağrı Hareketi”ni bu sebeple takdir ediyorum. Eğer biz, bir avuç insan İmam Hatip okulu yaptırma ve idame ettirme işini topluma mal etmeseydik başarılı olamazdık. Benden örnek istiyorsunuz, size bu konuda yüzlerce destek ve köstek örnekleri verebilirim. Ama ne var ki ; “Biz, bize yapılan kötülükleri her zaman unutacağız, yaptığımız iyilikleri de her zaman unutacağız, ama bize yapılan iyilikleri hiçbir zaman unutmayacağız.” Ben bu röportaja razı olurken, kural olarak bu fikri ileri sürdüm. Esasen İhsan Tekoğlu’da bu görüştedir. Onunla bu bakış açısından dolayı anlaşıyoruz. O da bizim gibi ; “sen, ben yokuz, biz varız.” diyenlerdendir. Şimdi gelelim birkaç örnek insanımıza ; bunlardan birisi aslen Çamoluk İlçemiz’in “Kutluca Köyü”nden olan, zamanın Gençlik ve Spor Bakanı “Muslihittin Yılmaz Mete”dir. Kendisinden büyük yardım ve destek gördük. Okulun açılış izninin alınmasında çok samimi gayretleri oldu.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Arsa, proje, inşaat ve işletme için kaynakları nereden ve nasıl buldunuz ? Kimlerden yardım aldınız ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : Öncelikle şu hususu belirtmeliyim ki, Alucra’lı hemşehrilerimiz büyük bir çoğunlukla yardımcı olmuşlardır. Mustafa Bey sorularınızdan anlıyorum ki ; “tarihe geçsin ve örnek olsun” diye, yardımcı olanların dökümünü istiyorsunuz. İyilik, güzellik ve doğruluk için çalışanları örnek gösterme fikrini siz de benimsemişsiniz. Yalnız bu konuda samimi ve gerçekçi olmak gerekir. Aksi ise geri teper ve riyâ olur. Biz de bu düşüncelerin ışığında yeri geldikçe ve ilgisi dolayısıyla isimlerini yad ederiz. (Unuttuklarımız bizi hoş görsün.)
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Alucra ve çevresinde yardım için herhangi bir kampanya açıldı mı?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : Öyle yaygın bir kampanya açılmadı. Bu hizmeti duyan insanlar kendiliğinden gelerek “bir tuğla da benden olsun misali” ilgilendiler. Memleketini, milletini ve dinini sevenler zaten bu işlere gönülleriyle koşarak katılırlar.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Değerli Osman Hocam, bir de Alucralılar’ın ilgi gösterdiği “Gazi Maaşları” konusu var, bu nasıl bir hareketti ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : Gazi Maaşları Hareketini İhsan Tekoğlu Bey’in rahmetli babası “Hacı Mehmet Tekoğlu Efendi” başlattı. Kendisi Alucra’da “Belediye Başkanlığı” yapmış ve ilimde ileri derecesi olan bir insandı. Alucra’da o dönemde ondan başka “Osmanlıca” bilen ve okuyan yoktu. Devletimiz bir kanun çıkararak gazilere maaş bağladı. Gazilerin Askerlik Şubesinden kayıtlarının çıkarılmasını Hacı Mehmet Efendi bir şarta bağladı. Kendisi kayıtları okuyacak, maaşı hak eden ; “gaziler ilk maaşlarını Alucra İmam Hatip Okulu’na bağışlayacaktı.” Bu uygulama çok faydalı oldu. (Allah Hacı Mehmet Efendi’ye ve bütün gazilerimize rahmet eylesin.)
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Değerli Osman Hocam, bu yardım ve destekler yeterli oldu mu ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : Uygulamaya koyduğumuz proje o günkü Alucra ortamına göre çok büyüktü. Biz projeyi bitirdiğimizde sarf edilen kaynağın hesabını yaptık. Hesap sonunda gördük ki harcanan kaynağın % 70 ini Alucra dışı çevrelerden elde etmişiz. Kuruluşundan günümüze kadar okul masrafları da dahil, bu oran böyle devam etmektedir.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Ne gibi dış kaynak efendim, ve kimlerden ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : Bize dış kaynak temininde büyük evladım “Ali Erilli” çok faydalı oldu. Gittiğimiz her yerde Ali Erilli’nin babası diye yakın ilgi gördük. Bu konuyu gündeme getirmek istemezdim ama, İhsan Bey diyor ki; “İş yapan insanların hakkını sağlığında verin ki başkalarına da örnek olsun” diyor. Ben de bu düşünceyle gerçeği söylemeyi uygun gördüm.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Ali Bey Hocam, Osman Hocaefendi ailesinden bahsederken biraz sıkıntı duyuyor. Biz onun bu özelliğini biliyoruz, öne çıkmayı sevmez.O halde size soralım, siz kısaca ne gibi katkılarda bulundunuz ve neler yaptınız ?
– ALİ ERİLLİ HOCA : İlahiyat mensubu olduğum için belli çevrelerde tanınıyordum. Resmi dairelerde, Müftülüklerde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nda, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nde, Milli Eğitim Bakanlığı’nda okulla ilgili işlerde her zaman yardımcı olmaya çalıştım.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Resmi işlerin dışındaki katkılarınız nelerdi ?
– ALİ ERİLLİ HOCA : İlim Yayma Cemiyeti ve Ensar Vakfı gibi vakıf kuruluşlarından değişik nakti ve ayni yardımlar aldık.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Değerli Ali Hocam, özel şahıs ve kuruluşlarla da bağ kurdunuz mu?
– ALİ ERİLLİ HOCA : Zengin ve hayırsever insanlar ile sanayi kuruluşlarına da yönlendirmeler yaparak kaynak temini bakımından destek olmaya çalıştım.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Okulun masraflarını karşılamak için başka yollarla da kaynak temin edilmesine yardımlarınız oldu mu?
– ALİ ERİLLİ HOCA : Ayrıca “Hac Seferleri” tertip edilerek gelir elde edilmiştir.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Değerli Osman Hocam, benim de 5 yıl yatılı olarak okuduğum ve evim gibi sevdiğim Alucra İmam Hatip Okulu’nun mimari projesi çok özel ve güzeldi. Bu projeyi hangi mimar çizdi ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA :Gerçekten de okulumuzun projesi özeldir. Çok kullanışlı olup, Türkiye’deki benzer okullar arasında tek tip projedir. Okulun bina bölümünün ortasına dışarıdan görülmeyecek şekilde “cami gibi kubbe” oturtulmuştur. Bu projeyi “Mimar İsmail Tekoğlu” çizdi. Ağabeyi “Tahsin Tekoğlu Bey”de bu konuda bize büyük yardım ve destek verdi.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Değerli Osman Hocam, geriye dönerek bir soru sormak istiyorum. Okulun temel atma töreninde siyasilerden gelen oldu mu ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : Biz kimseyi davet etmedik. Yalnız Şebinkarahisar’da bulunan İstanbul Senatörü “Ali Oğuz” yakında olduğu için törene iştirak etmiştir.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Dönemin siyaset adamlarından başka kimlerden destek aldınız ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : Aklıma gelen ve gerçekten destek olanlardan birkaç isim sayabilirim. Bakanlardan “Fehmi Cumalıoğlu, Süleyman Arif Emre ve Hasan Aksay”dan çok yakın ilgi gördük. Süleyman Arif Emre Bey o kadar samimi ilgi gösterdi ki, unutamayız. (Allah hepsinden razı olsun.)
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Değerli Osman Hocam, ilk İmam Hatip Yaptırma ve Yaşatma Derneği kimlerden teşekkül etmişti ? Yani kurucular kimdi ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : “Sait Bayır, Osman Erilli, Raşit Taşbaşı, Hasan Danalıoğlu, Ahmet Arpacı, Hüsrev Kara ve Vehbi Kılıçkaya” ilk kurucu yönetim kurulu üyeleri idi.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Başka Alucralılar’da yönetime girdiler mi?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : Aklıma gelenlerden “Mevlüt Erilli, İbrahim Bacacı, Cafer Kaymakçı, Ali Yöre, İhsan Tekoğlu, Mehmet Söylemez, Hasan Danalıoğlu (genç olan), Kemal Tosun” ve daha bir çok hemşehrimizi sayabilirim. Bu arkadaşlar yönetim kurullarında ve dernek çalışmalarında görev alarak yardımcı oldular.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Değerli Osman Hocam, derneğin denetim kurulunda görev alan hemşehriler kimlerdi ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA : Denetim kurullarında ve derneğin genel kurullarında “Tahsin Tekoğlu, Doğan Yakupoğlu, Av. Ömer Lütfi Çelik, Av. Vehbi Kılıçkaya” ve daha bir çok hemşehrimiz çalışmalarımıza katkıda bulundular. Şimdi burada, gerek dernek organlarında ve gerekse her türlü etkinliklerinde çalışan bir çok hemşehrimizi hatırlayıp sayamadım. (Yukarıdan beri söyleye geldiğim gibi insanları unutmanın endişesini duydum. İsmini burada zikredemediğim değerli hemşehrilerimden özür dilerim.)
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Osman Hocam, hep destekleyenlerden bahsettik. Gerçekten bu kadar büyük bir toplumsal çalışmada hiç köstekleyenler olmadı mı?
– OSMAN ERİLLİ HOCA :İnsanlar arası ilişkilerde her zaman destekleyen de olur, köstekleyen de olur. Biz arkadaşlarla bu işlere girerken; her türlü haklı - haksız, eğri - doğru ve güzel - çirkin tavırlarla karşılaşabileceğimizi biliyorduk. Yalnız bir dönem muhalif bir grup çıktı ve ölçüyü kaçırdı.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Doğrusu hayret edilecek bir durum. Ne gibi ölçü dışı davranışlarla karşılaştınız ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA :Bizi, özellikle başkan olduğum için beni, İhsan Bey’in babası “Hacı Mehmet Tekoğlu Efendi”ye şikayet ettiler. “Osman Hoca devamlı başkanlık yapıyor, bıraksın, biraz da başkaları yapsın. Bu işlerden çıkar sağlıyor, siyaset yapıyor” diye laf söz edenler oldu. Önceleri bu fitnecilerin etkisinde kaldı ise de ; Hacı Mehmet Efendi sonra işin sadece birkaç kişinin fitnesi olduğunu anladı ve beni ve arkadaşlarımı toplumun önünde temize çıkardı.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Nasıl temize çıkardı ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA :Bir gün, sabah namazından sonra, Alucra Merkez Camii çıkışında kalabalık bir cemaat önünde beni yüksek sesle yanına çağırarak ; “Osman Hoca, bu cemaatin önünde senden özür diliyorum, bana hakkını helal et. Senin hakkında bilmeyerek yapılan haksızlıklara inanmıştım. Daha sonra araştırma yaptım ve doğru sözlülüğüne inandığım oğlum bana gerçeği anlattı. Sana karşı yapılanın bir başka şekli de bir zamanlar bana yapılmıştı. Üzülme meyve veren ağacı taşlarlar.” diyerek boynuma sarıldı.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Osman Hocam, inanınız çok etkilendim. Gerçekten de tarihi bir olay yaşanmış. Memleketimizin en büyük önderleri “anlayabilenlere” yüksek bir insanlık örneği göstermiş. Bu davranışa karşı siz ne yaptınız ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA :Gözlerim yaşardı ve hayatımın en mutlu anını yaşadım.
– ALİ ERİLLİ HOCA : İzninizle bu konuda ben de fikrimi söylemek isterim. Bu tarihi olay çok önemlidir, ders almak lazım gelir. Düşüne biliyor musunuz ; “Osman Hoca’dan en az on beş yaş büyük, ilimde derinliği olan, Alucra’da 1946 yılında Demokrat Parti’yi kurarak başkanlığını yapmış, Alucra Belediye Başkanı iken 27 Mayıs İhtilali’nde haksız yere hapis yatmış, beraat ederek temize çıkmış, herkesin akıl danıştığı büyük bir insan, yani Hacı Mehmet Tekoğlu” halkın önünde özür diliyor ve helallik istiyor. İşte yüksek bir insanlık ve nefis terbiyesi örneği budur.
– AHMET ERİLLİ : Ben bir dönem “Alucra Belediye Başkanlığı” yaptım. Hacı Efendi benim meslektaşımdır. Alucra insanını tanırım. Onun bu hareketi büyük bir insanlık hareketi idi. Hacı Efendi’nin dedesi “Karamollaoğlu İsmail Efendi” Osmanlı Padişahından fermanlı âlim ve vakıf kurucusu bir zatmış. Hacı Efendi de günümüzde “Tekoğlu Vakfı”nı kurarak bu güzel halkayı devam ettirmiştir. Böyle bir insanın o asil hareketi gerçekten yapılan haksızlığa karşı “adaletle hükmetmektir.” Tarihe ışık tutsun diye bu bilgileri verdim. (Allah rahmet eylesin.)
– MUSTAFA KARAÇOBAN : İhsan Bey, bu konuda bir şeyler söyleyecek misiniz ?
– İHSAN TEKOĞLU : Teşekkür ederim, anlatılan olay doğrudur. Bu konuda gerçekleri gün ışığına çıkararak fitneyi önlediğim için mutluyum. Osman Hoca’nın başkanlığında iki dönem yönetim kurulu üyeliği yaptım. Kendisi kolektif çalışmayı seven ve işin başarıya ulaşması için her türlü fedakârlığı göze alan bir yapıya sahiptir. İmam hatip okulu onun bir çocuğu gibidir, ömrünü bu işe adamıştır. Bir çok insana başkanlığı nöbetleşe yaptırdığı gibi bana da başkanlık teklif etti. Ben de ; “Hocam, siz varken bizim başkanlık yapmamız haya dışı olur” diyerek kabul etmedim. Onun Abbas Tütüncü Hoca’ya karşı gösterdiği davranışı bir bakıma ben de ona göstermiş oldum. Yüce Allah’ın hikmetinden sual olunmaz, onu arif olanlar anlar.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Fitneyi nasıl önlediniz ?
– İHSAN TEKOĞLU : Fitne, siyasal sebeplerden kaynaklanan birkaç kişinin çevreyi etkilemesi neticesinde doğmuştu. Bu arkadaşlara şunu söyledim ; “Siz memleketiniz için dere kenarına söğüt bile olsa, bir ağaç diktiniz mi ?” Kendileri samimiyetle “hayır dikmedik” dediler. Ben de; “o halde memleket için yapılan bir işte neden kusur arıyorsunuz?” diye sordum. Birbirlerine bakarak şaşkınlık içinde cevap veremediler. Yıkıcı olmanın değil, yapıcı olmanın memlekete faydalı olacağını “anladılar” ve böylece bir daha bu konuyu gündeme getirmediler. (Allah anlayışlı insanları sever.)
– MUSTAFA KARAÇOBAN : İhsan Bey, Osman Hocaefendi kollektif çalışmayı sever dediniz, buna bir örnek verebilir misiniz ?
– İHSAN TEKOĞLU : Bu sorunuzu kendi kurduğu ve çocuğu gibi kucağında büyüttüğü, hayatının tek gayesi olan imam hatip dernek başkanlığını kaç kişiye zorla teklif edip yaptırdığını Hocaefendinin kendisi anlatsın.
– OSMAN ERİLLİ HOCA :Efendim, derneğimizde başkan olarak görev alan arkadaşlarımız şunlardır. “Raşit Taşbaşı, Osman Erilli, Ahmet Arpacı, Ahmet Erilli, Abdurrahman İbil” ve birkaç arkadaşımız daha görev aldılar.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Osman Hocam, Ankara’da dernek adına bir temsilcilik açmayı düşündünüz mü ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA :Ankara’daki işlerimizi oğlum “Necati Erilli” yürütüyordu. Ankara’da Parak Köyümüz’den kalabalık bir grup hemşehrimiz yaşamaktadır. Bu hemşehrilerimizin bize büyük maddi katkıları olmuştur.
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Değerli Hocam, Alucra için bu yaptıklarınızın dışında başka bir çalışmanız oldu mu ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA :Alucra’ya “İlim Yayma Cemiyeti”nin bir şubesini açtık. Yeterli ilgiyi görmediği için çalıştıramayıp kapattık. Küçük yerlerde hizmetlere değil hizmeti yapanlara bakarlar. İmam hatip okuluna bir grup sahip çıktığı için, diğer gruplar karşı çıkıyordu. İlim Yayma Cemiyeti’ni “anlatamadık.”
– MUSTAFA KARAÇOBAN : Değerli Hocam, dernek başkanlığını en son ne zaman bıraktınız ? Şu anda dernek başkanı kimdir ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA :Dernek başkanlığını en son 1995 yılında bıraktım. Daha önce bırakmak istediğim halde bu görevi kimseye devredemedim. En sonunda oğlum Ahmet Erilli bir süre bu görevi yürüttü.Şu anda dernek başkanımız “Yeminli Mali Müşavir Abdurrahman İbil” kardeşimizdir. “Emaneti ehline verdiğimiz için gözümüz arkada değildir.”
– MUSTAFA KARAÇOBAN : “Kız İmam Hatip Okulu” bina ve her türlü altyapısıyla hazır olduğu halde neden açılmadı ?
– OSMAN ERİLLİ HOCA :Alucra Kız İmam Hatip Okulu’nu açacağımız dönemde “28 Şubat Kararları” gereği çıkarılan kanunla ilköğretim 8 yıla çıkarılınca okul kendiliğinden kapanmış oldu. Yaptığımız çalışmalar boşa gitmedi. Binamızı “Alucra Meslek Yüksekokulu”na tahsis ederek ; Alucra’nın yüksek okula kavuşması sağlandı.
– MUSTAFA KARAÇOBAN :Röportajımızın sonuna gelmiş bulunuyoruz. Sırasıyla son sözlerinizi almak istiyorum. Önce Ahmet Erilli Başkan’dan başlamak istiyorum, buyurunuz efendim.
– AHMET ERİLLİ :Mustafa Bey size ve hazır bulunan zevata teşekkür eder, röportajımızın hayırlara vesile olmasını dilerim. Örnek insanların tanıtılması ve gelecek nesillere doğru yol gösterilmesi için böyle çalışmalara ihtiyaç olduğuna inanıyorum. İnancımızın ve ilmin ışıklı yolu da budur. Yayın organınızın yöreye örnek olmasını dilerim. Size de Allah’dan başarılar temenni ederim.
– MUSTAFA KARAÇOBAN :Ali Bey Hocam, sizin son sözlerinizi alabilir miyiz ?
– ALİ ERİLLİ HOCA :Mustafa Bey, ben de size teşekkür ediyorum. Bu röportajda çok üstün bir performans gösterdiniz. Babam Osman Hoca ve hepimiz faniyiz. Bilin ki, biz gideceğiz eserlerimiz baki kalacak. Atalarımız “At ölür meydan kalır, yiğit ölür nâmı kalır” demişler. Biz de diyelim ki, “İnsan odur ki, kendisinden sonra gelenlere ışık saçan, yol gösteren bir eser bırakmış olsun. Kendi gitse de eseri bâki kalsın. İşte sizin de dediğiniz gibi ; Işık Adam : OSMAN HOCA bunlardandır.” Başarılarınızın devamını dilerim.
– MUSTAFA KARAÇOBAN :İhsan Bey, bu röportajda bize yol gösterici oldunuz. Sizin teklifiniz ve Osman Hocaefendi’nin kabulüyle böyle bir örnek röportajı yapmanın mutluluğunu duyuyorum. Sizin son sözleriniz de bize yol gösterecektir. Buyurunuz efendim.
– İHSAN TEKOĞLU : Mustafa Bey teşekkür ederim. Osman Hocaefendi ile Ali ve Ahmet Beyler hep birlikte bir panelde bulunuyormuşuz gibi olduk. Gerçekten de örnek olacak bir röportaj yaptınız. “Bu gök kubbenin altında söylenmemiş söz yoktur” derler. Ama sözlerin güzelini ve gül gibi kokanını bulup söylemek marifetmiş. Biz burada ; övmek, övünmek ve övülmek için bulunmuyoruz. Şair Baki der ki; “Kadrini seng-i musallâda bilüp ey Bâki / Durup el bağlayalar karşına yârân sâf sâf.” Biz de insanların kıymetinin öldükten sonra musalla taşında nutuk atarak değil, sağ iken bilinip hakkının verilmesini tavsiye eden bir görüşe sahibiz. İşte bu görüşümüzü bu röportajda dile getirmeye ve isbat etmeye çalıştık. Bizim yolumuz da doğruluk, açıklık, hak ve hakikatten başka bir şey bulunmaz. Kimse boşuna yorulmasın.
– MUSTAFA KARAÇOBAN :Değerli Osman Hocaefendi son sözlerinizi ve bir anlamda “vasiyetinizi” alalım. Buyurun efendim.
– OSMAN ERİLLİ HOCA :Mustafa Bey, size teşekkür ediyorum, bu işte çok emek çektiniz, hakkınızı helal ediniz. Değerli İhsan Tekoğlu Bey’e ve oğullarım Ali, Ahmet ve Necati Erilli’ye de teşekkür ederim, onlarda haklarını helâl etsin. Doğrusu ben de böyle bir röportajla toplum önünde gündeme geleceğimi düşünemezdim. Ne var ki, kaderde olanı eninde sonunda görürüz. İnsanlar günü gelince geldiği yere gideceğine göre biz de gideceğiz. Yeter ki elimiz boş gitmeyelim. Benden vasiyet istediniz, vasiyetim şudur :
1- Alucra İmam Hatip Okulu yaşatılsın ve Allah rızasına kavuşmak için desteklensin.
2- Ailem Alucra’dan kopmasın, hatıralarımız yaşatılsın.
3- Ankara’dan doğuda vefat edersem Alucra’da, batıda vefat edersem İstanbul’da defnedilmek isterim.
4- Bütün Alucralılar’a ve tanıdığım herkese haklarım helâl olsun.
– MUSTAFA KARAÇOBAN :Değerli Osman Hocaefendi, Allah sizi iki cihanda aziz eylesin diyerek ve Allah’a hamd ederek bu röportajı hayırlara vesile olması dileğiyle bağlıyorum.
* * *