Tarihin sessiz tanığı durumunda olan Osmanlı Arşiv Belgeleri ışığında geçmişte Alucra ve etkileşim içinde olduğu yakın çevresinde neler yaşanmış olduğunu anlamaya çalıştığımız yazı dizimizin yirminci bölümünde; Alucra’nın nahiyesi Mindeval ve köylerine ilişkin bazı belgeleri sizlerle buluşturacağız.
İlk belgede 31 Mart 1853’de Kaza Müdürü Mustafa Ağa’nın azledilerek yerine Hasan Efendi’nin atandığını görmekteyiz. Bu dönemlerde kaza müdürleri dışarıdan gelenlerden değil yörenin ileri gelen, söz sahibi insanlarından seçilerek atanırdı. Bu nedenle kimliği hakkında detay bilgi bulunmamasına karşın bu kişilerin yöre insanı olduğunu kabul etmemiz gerekir. Hiç şüphesiz bu tercihlerde üst makama bir öneri gittiği için idari makamlarla ilişkisi olan ve yörenin ileri gelen birisi olduğu kesin gibidir.
İkinci belgeden anlaşıldığına göre Mindeval çok eskiden beri müstakil müdürlük olarak yönetilmekte iken daha sonra Suşehri’ne bağlanmış. 19 Mayıs 1851 tarihli belge konunun detaylarını anlatmaktadır. Buna göre topluca dilekçe verilerek eskiden olduğu gibi Mindeval’ın müstakil müdürlükle yürütülmesi talep edilmekte, gerekçe olarak da Suşehri’nin uzaklığı nedeniyle gidiş gelişlerde idari anlamda sıkıntı çekildiği belirtilmektedir.
28 Mayıs 1876 tarihli üçüncü belgeden ise Mindeval’ın bu kez Alucra’ya bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Kaymakamlık Alucra’da olduğundan ve kaymakam burada ikamet ettiğinden gidiş-gelişlerde müşkülat çekildiği belirtilerek Suşehri konusunda olduğu gibi bağımsız müdür tayin edilmesi istenmektedir.
13 Mayıs 1910 tarihli dördüncü belgelerde ise Mindeval nahiye merkezinin Teştik karyesi civarında olduğu ancak hükümet binasının Kelkit Irmağı kenarında olması nedeniyle havasının kötü olduğu sarp bir mevkide bulunduğundan bahisle nahiye merkezinin Dulundas karyesi’ne nakli talep edilmektedir. Bunun için muhtelif yazışmalar yapılmıştır. Bunlardan birinde konuyla ilgili olarak Karahisar’da bulunan Redif Alayı Kaim makamlığından görüş alınmış, Erkân-ı Harbiye Umumiye Dairesi’ne (Genel Kurmay) bilgi verilmiştir. Kaim makam (Kaymakam) Osmanlı’da Yarbay rütbesine eşittir. Yine belgelerden Karahisar-i Şarki Redif Taburu Üçüncü Bölük Dairesi’ni teşkil eden bir Redif Bölüğü’nün Mindeval’da bulunduğu anlaşılmaktadır.
Redîf-i Asâkir-i Mansûre (Redif Teşkilatı)
Osmanlı Devletinde ihtiyat askerine verilen addır. Sultan İkinci Mahmud Han, 1826 tarihinde Yeniçeri Ocağını kaldırarak yerine Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye adıyla yeni bir ordu teşkilâtı kurdu. Daha sonra da, Osmanlı ordusunun muvazzaf birliklerine, ihtiyaç hâlinde kaynak olması için yeni terhis edilmiş askerlerden faydalanma yoluna gidilerek devlete mâlî bakımdan fazla yük yüklemeyecek Redîf Teşkilâtı kuruldu. Redif-i Asâkir-i Mansûre adı verilen bu ihtiyat kuvvetlerinin tertip tarzı Sultan İkinci Mahmûd Han tarafından Serasker Hüsrev Paşaya havale edildi. Ancak halkın yeni kurulmuş Asâkir-i Mansûre ve Hassa Teşkilâtına iyice intibak etmesi için Redif teşkilâtı kurulması biraz geciktirildi. Bu esnada Redif teşkilâtı hakkında halka bilgi verilip, redif (ihtiyat) yazılmaya heveslendirildi.
24 Mayıs 1834 tarihinde Sultan İkinci Mahmûd Hanın kızı Sâliha Sultanın düğünü vesilesiyle taşrada bulunan vezirlerle âlim ve eşraftan bazıları davet edilerek, Redif Teşkilâtı konusunda istişârî mahiyette görüşmeler yapıldı. Bunu ikinci ve üçüncü toplantılar takip etti. Bâb-ı fetvâda Kanunnâme okunup, kabul olundu ve padişâhın iradesi alınarak 8 Temmuz 1834 tarihinde Redif Nizamnâmesi yürürlüğe girdi. 28 Temmuz 6 Ağustos 1834 tarihli hükümlerle de durum Redif Teşkilâtı kurulacak yerlerin vali, mutasarrıf ve diğer ilgililerine bildirildi.
Redîf kuvvetlerinin alay ve merkezleri şu şekilde tanzim ve tespit edilmişti:
1. Hassa ordusu redif alayları: Merkezleri sıra ile İzmit, Bursa, İzmir, Aydın, Afyonkarahisar ve Isparta’da bulunan altı piyâde alayı; Bursa, Aydın ve Isparta’da üç süvârî alayı ve yine Isparta’da bir topçu alayı.
2. Dersaâdet (İstanbul) ordusu redif alayları: Merkezleri Edirne, Bolu, Ankara, Çorum, Konya ve Kayseri’de altı piyâde alayı; Bolu, Ankara ve Kayseri’de üç süvârî alayı ile Çorum ve Edirne’de birer topçu alayı.
3. Rumeli redif alayları: Merkezleri Manastır, Selânik, Yanya, Üsküp, Sofya ve Şumnu’da altı piyâde alayı.
4. Anadolu ordusu redif alayları: Merkezleri Sivas, Tokat, Harput (Elazığ), Erzurum, Diyarbakır ve Kars’ta altı piyâde alayından kurulmuştu. Her dört ordudaki redif piyâde alayları dörder taburluydular.
Dörder bölükten meydana gelen redif taburlarında başlangıçta 1308 nefer bulunması gerekmekte ve her bölüğün ilk üç onbaşısına 28, diğer dokuz onbaşısına ise 27’şer nefer isâbet etmekteydi. Şubat 1835 tarihinde alınan bir kararla redif taburlarında bulunması gereken nefer sayısı 1200’e indirildi. Bu değişiklikle bölüklerde bulunan onbaşılar arasında eşitlik sağlandı. Böylece her onbaşıya 25 nefer verildi.
1836’da Redif Teşkilâtında bazı yenilikler yapıldı. Redif süvari alayları teşkil edildi. 1869’da çıkarılan yeni bir kânuna göre muvazzaflık hizmet süresi dört yıla indirildi ve bir yıl muvazzaf ihtiyattan sonra, altı yıl sürecek bir rediflik hizmet dönemi esas kabul edildi. Rediflik süresi 1887’de sekiz yıla çıkarıldı.
Redif Teşkilâtına kumanda edecek subaylar, muvazzaf ordu subaylarıyla aynı niteliklere sâhip bulunuyorlardı. Ancak bunlar, rediflerin bulundukları yerleşim bölgelerinde sulh zamanında askerlik şubelerinde vazifelendirilmişlerdi. Redif teşkilâtı 1912’de kaldırıldı.
Bu gruptaki belgelerden Kelkit Irmağı üzerinde bir köprü olduğu Mindeval’ın köylerinin çoğunlukla ırmağın Alucra tarafında bulunduğu da anlaşılmaktadır. Yalnız belgelerin bazılarında Teştik tarafında iki köy bazılarında on iki köy bulunduğu yazılmaktadır ki burada bir karışıklık vardır. Diğer tarafta ise yirmi dört köy bulunduğu belirtilmektedir.
En önemlisi de Dulundas ile Yeniköy’ün arasında bir tarafı Suşehri’ne diğer tarafı da Alucra’ya giden bir yolun varlığından bahsedilmiş olmasıdır. Ayrıca bugün olduğu gibi geçmişte de Suşehri’nden Alucra pazarına gelindiğini de öğreniyoruz.
Bu konudaki bir diğer önemli husus da nahiye merkezinin Dulundas köyüne nakli yer tedarik eden ve para taahhüdünde bulunan kişinin Yeniköy köyünden Arif Efendi olduğunun belirtilmesidir. Arif Efendi 1948-1950 arasında CHP’den Milletvekili olan Tevfik Beyin babasıdır. Yeniköy’de vaktiyle kendisine Büyük Efendi denildiği de bilinmektedir. Arif Efendi, Avarak (Hacı Ahmet) köyünün önde gelenlerinden Ahmet Efendiyle de muhtemelen kardeştir ve kendisi de Avarak’tan Yeniköy’e gelerek yerleşmiştir. Oğlu Tevfik Bey ise daha sonra Alucra’ya gelip yerleşmiştir. Alucra’da 1972-1980 yılları arasında Belediye Başkanlığı yapmış olan Yaşar Ekmen’in babasıdır.
SONUÇ OLARAK:
Nahiye merkezinin halen eski yerinde olduğu değerlendirildiğinde bunca yazışma sonucunda kaza merkezinin Dulundas köyüne taşınma talebinin gerçekleşmemiş olduğu açıktır. Belgelerde bu konuda açık bir bilgi de bulunmamaktadır. Belgelerin birinde konunun Dâhiliye Nezareti’ne de (İçişleri Bakanlığı) bildirildiği belirtilmektedir. Belki buradan olumlu netice çıkmamış olabilir.
Günümüze geldiğimizde ortada olan bir gerçek varsa o da Mindeval (Çamoluk) için benzer sıkıntıların bir kısmının halen mevcut olduğudur. İlçe olmasına rağmen bir banka şubesi yoktur, tapu ve bazı mahkeme işleri için de Alucra veya Karahisar’a gitmektedirler. Konum olarak tabiri caiz ise arada-derede kalmış olmaları ulaşım imkânları açısından dün olduğu gibi bugün de onları zorlamaktadır. Ulaşımın da iki boyutu vardır.
Birincisi Çamolukluların çoğunluğunun bir şekilde İstanbul’la bağlantısı olması nedeniyle İstanbul’a gidiş gelişlerinde çokça sorun yaşamamaktadırlar. Zaten bu güzergâhtaki ulaşımlarının Giresun’la bir bağı yoktur ve daha çok Sivas topraklarını kullanarak (Suşehri’nden) Gölova’dan Seme deresi yoluyla Çamoluk’a ulaşmaktadırlar. Ufak araçlar için alternatif bir yol da Suşehri’ni geçtikten sonra sola saparak Elibüyük köyünden aşağıya doğru Zağpa (Sarpkaya) bağlantılı olarak Çamoluk’a gelmektir.
Ancak Çamolukluların resmi işleri söz konusu olunca Çamoluk-Giresun arasındaki yaklaşık 200 km’lik yolun ulaşımı 4-5 saat zaman almaktadır ki, kışın bu ulaşım daha da sıkıntılı olmaktadır. Keza muhtelif işleri için Alucra’ya gidip gelmeleri bile güçlük yaşamalarına neden olmaktadır.
Seksenli yıllarda Gümüşhane’ye bağlanılsın mı diye yapılan referandum da her şeye rağmen Giresun’a bağlı kalınması yönünde bir irade ortaya çıkmıştı. Bu nedenle Giresun Valiliği’ne ve diğer üst makamlara düşen de Çamoluk’un (Mindeval) sorunlarına kısa vadede kalıcı çözümler üretilmesidir. Onlarca yıldır yaşadıklarına bakınca bunu fazlasıyla hak ettikleri aşikârdır.
Belgeleri özetleyerek yapılan bu açıklamadan sonra alt bölümde verilen belgeler ve trankipt çözümlerini okuyarak tüm detaylara vakıf olabileceksiniz.
Belgelerin okunmasındaki yardımlarından dolayı Çamoluk Yeniköy’lü hemşehrim ve dostum Dursun Kayabaşı ile Osmanlıca Sevdalıları Gurubu üyelerinden İshak Delibaş, Fatih Huz, Muhammed Ballı, Zeki Özkan, İbrahim Yıldırım, Mehmet Acar, Bünyamin Yıldız, Mesut Kartal, Hilmi Kızılca, Abdülbaki Özer, Ahmet Yadi, Şems-i Kimya, İnci Abaroğlu, Hülya Komesli Teymur, Betül Aksoy Erikoğlu, Ayşe Kaviloğlu ve Meltem Nursel Demir’e çok teşekkür ederim.
Yaralanılan diğer kaynak: //www.dallog.net/kurumlar/redif.htm
Saygılarımla,
Murat D.Tosun
SUŞEHRİ'nin D - 100 KARAYOLU üzerinde olması ve anadolu'ya giden yüzlerce otobüsün bu yoldan geçmeleri ulaşım sorunu olmayan bir bölge olması sebebi ile insanların her zaman rahatlıkla gidip geleceği bir merkez durumunda.
İnsanlar çile çektikten sonra GİRESUN'LU olsan ne olacak. Çamoluk tarihini dikkatlice okuduğunuzda görülmekte ki YILLARCA ULAŞIM her zaman sorun olmuş.
Bilmiyorum ancak gezdiğim yerlerde şunu gördüm VİLAYETE EN UZAK VE DÖRT SAAT gibi bir zaman süresinde vilayete ulaşan tek ilçe ÇAMOLUK.
Bu gün üç saatde ankaraya, afyona, kütahyaya balıkkesire istanbuldan gidilebilmekteyken giresun topraklarından kendi ilçesine dört saatde gidiliyorsa herkes oturup düşünmeli.
Yine şunuda belirtmek isterim ki bu gün akdeniz ve ege köylerinde SOSYAL YARDIMLAŞMA dernekleri yok. KOPARATİFLER ve ÜRETİM BİRLİKLERİ derneği bulunmakta.
Bizim yöremizde ki dernekler ise davul zurna haydi horona ile vakit geçirmekteler...