İlk saf Hıristiyanları yok eden emperyalist batı zihniyeti, daha sonra kendilerince bir Hıristiyanlığı öncelikle Avrupa’ya yerleştirmek istiyordu. Dolayısıyla işe, M.S. 137 yılında Yahudileri 2000 yıl göçebe yaşama mahkum edecek imha hareketiyle başladılar. Takip eden ilk bin yılda Avrupa’nın Hıristiyanlaştırılması hedefi gerçekleştirildi. Daha sonraki bin yılda ise Amerika Kıtası Hıristiyanlaştırılırken, Afrika Kıtası’nın büyük bir bölümü hem Hıristiyanlaştırılmış hem de köleleştirilmiştir. Bugün dönüp baktığımızda, emperyalist güçlerin imha hareketine maruz kalan Amerika Kıtası’ndaki; ne İknalardan, ne Azteklerden, ne de Kızılderililerden bir eser bırakılmamıştır. Aynı dönemde bir dünya devleti olan Osmanlı ise, emperyalizmin Amerika’yı imhasını seyretmiştir.
Bu Emperyalist yok edici anlayışın Asya Kıtasını’ imhasına, özgürlük dini olarak ortay çıkan İslam engel olmuştur. Dolayısıyla bugün Asya Kıtası’nda Ermenistan ve Gürcistan’ın dışında Hıristiyan olan, üçüncü bir devlet yoktur.
Bugün 149 milyon kilometre kare yüz ölçümüne sahip yerkürenin yarısından büyük dilimine Hıristiyanlık inancına sahip; Rusya, Kanada, ABD, Brezilya, Avustralya ve İngiltere Kraliçesi’nden oluşan altı merkez sahiptir. Yani Dünya’nın büyük çoğunluğuna Hıristiyanlar hakimdir.
Avrupa’nın Hıristiyanlaşmasına engel olmak isteyen Müslümanlar, Hazreti Osman zamanı Avrupa’yı İspanya üzerinden İslamlaştırmayı düşünmüşlerdir. Hazreti Ömer Bin Abdülaziz’in İspanya üzerinden İsviçre’ye kadar ilerlemesine rağmen, bu proje sadece ilmi olarak gerçekleştirilmiştir. Ne yazık ki Avrupa’nın İstanbul üzerinden fethedilmesi görüşü ağırlık kazanmıştır.
Bugüne baktığımızda yaşadığı topraklardan kendilerini göçebe bir yaşama mahkum eden emperyalist Batıyla anlaşan Yahudi sermayesi, Asya ve Ortadoğu’ya küreselizm adına adeta çullanmış durumdadır.
Özgürlük, sosyal adalet ve güvenliği tesis etmesi beklenen yönetimler, maalesef insanlığa toplumsal sınıfların oluştuğu, zengin ve fakir arsındaki makasın daha da açıldığı, harcamaların insanların refahı ve mutluluğu için değil, daha fazla insanı yok edebilecek silahlar için yapıldığı bir dünya tesis etmişlerdir. Bu süreçte Avrupa 1960-1990 yıllarında sadece kendi insanına yalancı bir cennet tesis edebilmiştir.
Şahsım adına en özgür ve en güvenli hayatı çocukluğumda yaylada yaşadım. Herkes birbiriyle yardımlaşır, derdiyle dertlenirdi. Hiç mi sorun yoktu. Tabiî ki vardı. Fakat ne polis ne asker nede hakim, savcı vardı. Sorunlar bugünün ombudsman kavramıyla ifade edilen, obanın ileri gelenlerinden kurulu bir yapıyla çözülürdü. Ne var ki çoban köpeklerinin sürülere saldırması, yani “ çoban köpeklerinin kurtlaşmasıyla ” huzur bozuldu.
Bugün Dünya üzerinde sevgi, saygı, dostluk gibi insanı değerlerin yok edilerek, yerlerine kavga, lüks yaşam, hırs, kibir gibi nefsani kavramların egemen olduğunu gördükçe aklıma yayladaki çoban köpeklerinin kurtlaşması gelir. Peygamber Efendimizin de buyurdukları gibi, hepimiz çobanız ve sürülerimizden sorumluyuz.
Saygılarımla.
Ali Zafer TOPŞİR