Bilim için başladığımız Ankara Üniversitesi Fen Fakültesini, maalesef sokak ve meydanlarda verdiğimiz mücadelenin ardından, Jeoloji mühendisi olarak tamamlamıştım. Sloganlarla başlayıp sokak çatışmalarıyla kovalamacalar yaşadığımız, hep eleştirilen o kamu çalışanlarından biriydim artık. Yıl 1984, 12 Eylül’ün hala yıkılmayan en büyük kurumsal kimliği ve yeni kurulan YÖK’ün, taze bir memuruydum.
Bin yıl süreceği ifade edilmesine rağmen, başlangıcı hala tespit edilemeyen 28 Şubatın başlangıcı, 12 Eylüldür. Zira YÖK bütçesinin görüşmelerinde TBMM’de: “ Meclise çizmelerimi giyip geleceğim ” diyen dönemin YÖK Başkan Vekili Gürol ATAMAN’ ın ifadeleri ve organik bir bağları olmamasına rağmen YÖK ile MGK’nın ortak çalışmaları bu sürecin yoldaki işaretleriydi. Sayın ATAMAN’ ın meclisteki bu sözlerine, bugünün demokrasi bülbüllerinden hiçbiri tepki gösterememişti.
28 Şubat Türk demokrasi tarihinin en kara sayfalarından biridir. Medyanın kendini ve demokrasiyi sorgulama adına mikrofon uzattığı siyaset ve medya temsilcileri, olayları sadece kendi yaşadıkları düzlemde değerlendirmektedir. Oysa kamu çalışanlarının maruz kaldığı; hakaret, sürgün, görevden alma, irticacılık ithamları ve ötekileştirme eylemleri 28 şubatın eksik bırakılan ayağıdır. O dönemde görevli olarak bulunduğum Başbakanlık merkez binasında, Sayın Mehmet KEÇECİLER’in danışmanı Sayın Burhan ERSOY’un dışında mescide gelebilen ikinci bir bürokrat yoktu. Hatta 28 Şubat sürecinde dini vecibelerini yerine getirenlere irticacı damgası vuranlar, bugünkü iktidarın da maalesef savunucusu konumundadırlar.
Dönemin Başbakanı Sayın ERBAKAN’ın Sakarya Üniversitesi’ne görevlendirdiği başbakanlık müfettişleri, yine dönemin YÖK başkanı Sayın Kemal GÜRÜZ’ün talimatlarıyla rektörlük binasından çıkartılmıştı. Bu gelişmeler o dönemin siyasetçi, gazeteci, sermayedar, sivil toplum örgütleri, bugününse demokrasi bülbüllerinin bizzat gözleri önünde cereyan etmişti. Dönemin Başbakanı Sayın ERBAKAN ise, meclisteki temsil gücünü yeterli ve cesaretli kullanamadığı için eleştiri oklarının hedefindeydi. Sayın ERBAKAN’ın gerek bakan, gerek milletvekili, gerekse belediye başkanlarından tankların üzerine çıkanlar olmadığı gibi, o dönem mecliste bulunan diğer siyasetçilerden de böyle bir tepki gösteren olmamıştı. 12 Eylül Darbesine maruz kalan Sayın DEMİREL kendilerine yönelik cesaretsizlik suçlamalarını : “ 12 Eylül öncesi ben başbakandım da, Sayın EVREN Antalya’da tapucu Ali Efendi miydi ” sorularıyla cevaplandırmıştır.
28 Şubat sürecinin Fazilet Partisi Milletvekillerinden Sayın Mehmet BEKAROĞLU ’nun basına yapmış olduğu açıklamadaki “... Refah Partisi ve Fazilet Partisi kapatılmasaydı AKPARTİ kurulamazdı. Nitekim şimdi AKPARTİ 'nin önemli aktörleri olan bazı kişiler Fazilet Partisi’ nin kapatılması için kulis yaptı. Dönemin gazetelerine bakınız; Fazilet Partisi’nin kapatılması davasında şimdi AKPARTİ' li olan önemli isimlerin tavrı ilginçtir. Mesela; Fazilet Partisi'ni Anayasa Mahkemesi'nde savunan Cemil Çiçek'in söyledikleri, ‘hasarlı araç’ benzetmesi.” İfadeleri dikkat çekmektedir.
28 Şubat sürecinin en yakın siyasi tanıklarından Sayın BEKAROĞLU ’ nun açıklamaları ışığında geriye dönüp baktığımızda, Sayın Cemil ÇİÇEK’ in 1983 ‘de ANAP ’la başlayan iktidar serüveni otuz yıldır devam etmektedir. Ayrıca Sayın ÇİÇEK, kapatılan Fazilet Partisi ve kapatılma davası açılan AKPARTİ ’nin de Anayasa Mahkemesindeki savunmalarını yapmıştır.