Bu sözlerin çok daha ilerisinde muzır veya müstehcen içerikli şarkılar televizyonlarda, sanal alemde, radyo frekanslarında çalınıyor, dinleniyor.
Türkiye 1990’lı yıllardan sonra popüler müziğin bu sözlerine alışmıştı. Ancak Türk Halk Müziğinin veya aşıklık geleneğinin yüzyıllardır süregelen hikayesinde çalınıp söylenen ‘’zararlı ‘’ türküler pek dikkat çekmemiş ya da gündem oluşturmamıştı.
Türkiye’nin Divan Edebiyatı konusunda belki de en önemli otoritelerinden biri olan Prof. Dr. İskender Pala’nın Habertürk Televizyonunda yaptığı bazı açıklamalar türkülerin zararlı içeriğini bir anda gündeme taşıdı.
Türkiye’nin sayılı edebiyatçılarından biri olan ve ülkemize bir külliyat kazandıran Prof. Dr. İskender Pala cümlelerini kurarken gerçekten içten ve kucaklayıcıydı. Sahip olduğu şöhrete rağmen halen duraklarda otobüs beklediğini bildiğim mütevazı bir isim İskender Pala. Bu yüzden olsa gerek toplumun nabzını iyi tutuyor. İlim adamı kimliği ile toplumun dinamiklerini bağdaştırdığına inandığım bir isim.
Pala, bazı türkülerin müstehcen ifadeler içerdiğini, erotik ifadelerin kadınları aşağıladığı, onları adeta cinsel bir eşya gibi gördüğü şeklinde özetlenecek bir açıklama yaptı. İskender Pala’nın açıklamaları bir takım sanatçı ve köşe yazarlarınca eleştiri bombardımanına tutuldu.
Yılların türkücüleri olarak boy gösteren ve biri şu anda milletvekili olan meşhur iki türkücü, İskender Pala’yı gerici, geri kafalı, çağdışı, zihinsel özürlü gibi tanımlamalarla yerden yere vurdu. Habertürk Gazetesi’nde köşe yazan bir hanımda, İskender Pala’nın kadınların ve insanların gönlünü okşayan ‘’yem mahiyetinde’’ cümleler kurduğunu ancak gerçek niyetinin muhafazakar motifli bir toplum için türkülere müdahale etmek olduğu şeklinde bir imada bulunmuş.
Televizyon programını bizzat izledim. Pala’nın açıklamalarının bir takım zevatı neden bu kadar kızdırdığını anlayamadım. Türkülerin bir kültür derinliği olduğunu bilen birisinin söylediği sözler birilerinin canını acıtmış belli ki…
Yazar (!) kimliği taşıyan, okurlarını ‘’yem atılan ve yeme atlayan’’ olarak gören birinin kültürel bir dehaya -üstelik kendi uzmanlık alanına yönelik- alaycı ifadelerle laf söyleyebilmesi manidardır. Bir STK yöneticisi olarak, kendisini davet ettiğim bir etkinlikte halkın karşısına ‘’pijama ile çıkanların’’ halkın bağrından çıkmış mütevazı bir ilim adamının sözlerini bu kadar çarpıtmasına şaşırmadım doğrusu.
Prof. Dr. İskender Pala aslında diyor ki;
‘’-Oy Farfara Farfara, ateşte düştü şalvara,
-Dam üstünde un eler, tombul tombul ……….,
-Ar gelir Osman Aga ar gelir, Safiyeme karyola dar gelir,
-Kaytan bıyıklarımı sürsem nirelerine,
-Ayağında mesler, yere vurdukça sesler, kız sendeki ………. ikimizide besler,
-Konyalıdan başkasına ……..,
-Eminem Eminem çakır Eminem, …………. altı çukur Eminem’’
gibi kültürümüze hiçbir katkısı olmayan, aksine zihin bulandıran cümlecikler içeren bu türküler çok fazla dillendirilmesin. TRT’de buna öncülük etsin.
Bir yazarın ‘’İskender Pala Neşet Ertaş’ın türkülerine de karşı’’ şeklinde bir vurgulama yapması ise anlaşılır gibi değil. Bilakis İskender Hoca, Neşet Ertaş’ın ustalığını vurguladı. Sadece Gönül Dağı türküsünde can ve cananın tenhada buluşmasına farklı anlamlar yüklenebileceğini ifade etti.
Her şeyden önce Prof. Dr. İskender Pala, fikirlerini paylaştı. Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz. Sırf fikri altyapısı ve dünya görüşü ‘’öteki’’ olduğu için linç girişiminden bulunmak hangi çağdaş düzeyin göstergesidir diye sormak lazım.
Umuyor ve diliyoruz ki;
Ülkemiz bir gün, herkesin biribirine tahammül edebildiği ‘’insan eksenli’’ yaşam kalitesine kavuşur.
Tekrar buluşuncaya kadar yüzünüzden tebessüm, yüreğinizden sevgi eksik olmasın efendim.
Hoşça bakın zatınıza…