Refahyol iktidarının Devlet Bakanı Salim Ensarioğlu, 28 Şubat post-modern darbe sürecinde askerlerin, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e 13 Haziran'ı darbe tarihi olarak verdikleri ileri sürdü. Demirel'in 28 Şubat sürecindeki tavrını eleştiren Ensarioğlu şunları söyledi: "Ben o zaman bakandım, 'Parlemanto'da milletvekili pazarı açılmış' demiştim. Bunun için sayın Demirel ile tartıştık. O Cumhurbaşkanı ve ben bakandım. Çankaya Köşkü'ne çağırdı, gittim. Köşkte Demirel ile 40 dakika bir tartışmamız oldu. 'Siz hükümetin kuruluşunda Demirel'in parmağı vardır, Parlemanto'da milletvekili pazarı açılmış demişsiniz' dedi. Doğrudur dedim, üç maymunu oynayamayız. Gördüm, duydum, düşündüm, baktım, konuştum. Siyasiler çanak tutmuştur. Bana dedi ki, 'Ben bunu yapmazsam, askeri idare etmezsem, 13 Haziran'da ihtilal yapacak' dedi."
'SİYASİLER ÇANAK TUTTU'
28 Şubat'a siyasilerin çanak tuttuğunu savunan Ensarioğlu, "Karşılıklı bir çanak tutma olmuştur. Çünkü arkasına baktığınız zaman, 55. Hükümet'in kuruluşu, nasıl kurulduğu, nasıl Doğru Yol'dan istifalar yapıldığını görüyoruz. Asker baskı yapıp istifa ettiriyor, diğer taraftan bir parti kuruluyor ve bir partinin genel başkanı başbakan oluyor. Bu karışıklık, anlaşılarak yapıldı." dedi. Demirel'in "Ben olmasaydım darbe olurdu" sözlerine de değinen Ensarioğlu, Nasrettin Hoca'nın fıkrasıyla gönderme yaptı: "Birisi yolda giderken hocaya şemsiye tutmuş. Ben olmasaydım hoca, sen ıslanırdın yağmurda. Bunu birkaç defa söyler. Sonra hoca kendini havuza atar ve bundan fazla ıslanır mıydım der. Keşke olsaydı, çünkü post moderni anlatamıyoruz. Keşke bırakıp ihtilal yapsalardı ama böyle olmasaydı." diye konuştu.
'YARGILANMALARI GEREKİYOR'
Süleyman Demirel'in 28 Şubat döneminde hükümet kurma görevini Tansu Çiller'e vermemesini ikili arasındaki anlaşmazlığa bağlayan Ensarioğlu, "Hükümet kurma görevinin Yılmaz'a verilmesi ise Cumhurbaşkanlığı için '5 artı 5' formülü üzerine yapılan konuşma etkili oldu" dedi. Ensarioğlu, 28 Şubat sürecinde MGK'da görüşülen Kürt raporuna imza atmadığı için başına gelmediğinin kalmadığını söyledi. Yakalanan 13 kişilik bir listede kendi adının bulunduğunu ve bu sebeple yakın koruma verildiğini anlatan Ensarioğlu, ölümden döndüğü trafik kazasının da şaibeli olduğunu söyledi. Ergenekon soruşturmasının önemine dikkat çeken Ensarioğlu, 28 Şubat'ı hazırlayanların da yargılanması gerektiğini söyledi. Ensarioğlu, Çevik Bir başta olmak üzere tüm sorumluların yargı önüne çıkarılması gerektiğini ifade etti.
Siyasî, askerî ve sosyal alanda yaptığı tahribatla Türkiye'nin hafızasında önemli bir iz bırakan 28 Şubat'ta en büyük baskı dinî kurumlara yapıldı. O dönemde İstanbul Müftülüğü görevini yürüten Selahattin Kaya, 28 Şubat sürecinde Kur'an kurslarının adeta davul zurna eşliğinde kapatıldığını anlatıyor. Sadece o dönemde İstanbul'da 40'tan fazla Kur'an kursunun kapısına kilit vurulduğunu söylüyor.
Türkiye, 28 Şubat sürecinin 14'üncü yıldönümünü yaşıyor. Sürecin siyasî, askerî ve sosyal alanda yaptığı tahribatlar ülkenin hafızasında önemli izler bıraktı. En büyük baskı ise dinî kurumlara yapıldı. Dönemin İstanbul Müftüsü (1988-1998) Selahattin Kaya, yaşananları Zaman'a anlatırken, Kur'an kurslarının adeta davul zurna eşliğinde kapatıldığına dikkat çekiyor. İstanbul'da 40'tan fazla kursa kilit vurulduğunu belirten Kaya, sayının Anadolu'da daha fazla olduğunu vurguluyor.
28 Şubat sürecinin hemen öncesinde İstanbul Müftülüğü'ndeki makamına giderken Beşiktaş civarında İşçi Partisi'ne ait "Kur'an kursları ve imam hatipler kapatılsın" şeklinde afişlerin halen gözünün önünde canlandığını belirten Selahattin Kaya, "O dönemde İşçi Partisi'nin bu bildirisi esas alınarak dindarların üzerine gidildi. Aynı minvaldeki Milli
Selahattin Kaya, dönemin İstanbul Valisi Rıdvan Yenişen'in Kur'an kurslarını kapatmaya giderken kendisinin de gelmesi için baskı yaptığını ancak bunu kabul etmediğini aktarıyor. Kaya o dönem unutamadığı bir anısını ise şöyle anlatıyor: "Ankara'da Kur'an kurslarının kapatıldığı basına yansıdı. Gözler İstanbul'a çevrildi. Kapatılması için valimiz Rıdvan Yenişen'i sıkıştırıyorlar, vali bizi sıkıştırıyor. Ben 'Sayın valim bu kurslar bize bağlı kurslar değil. Bunların kaydı emniyette vardır. Bizi araya koymanın anlamı yok.' dedim. 'Yok siz de bulunacaksınız.' dedi. Ben, 'Sayın valim biz müftülük olarak Kur'an kursu açmak ve bunu yürütmekle mükellefiz. Kapatılmasında bir müftünün bulunması hoş karşılanmaz. Ben de vicdanen rahatsız olurum. Ben medyanın önünde davul zurnayla kapatılmasına müftüyü alet etmenizi mazur göremem.' dedim. 'Emrediyorum, olacak.' dedi. Bunun üzerine muavin bir arkadaşı
Kaya, 28 Şubat gününden sonra birçok vaiz, müftü ve Kur'an kursu hocalarının görevlerinden edildiğini, bunların yerine kendi istediklerini getirdiklerini aktarıyor. Bu değişikliklerin Diyanet İşleri Başkanlığı'nda planlandığını ifade eden Kaya, Diyanet'e de baskının MİT, hükümet ya da askeriyeden yapıldığını belirtiyor. Diyanet'in sonradan bir karar aldığını hatırlatan Kaya, hutbelerin önce müftülüklerde, daha sonra ise merkezden hazırlanmasının kabul edildiğini söylüyor. Hutbelerin daha
ZAMAN
Erbakan’ın en çarpıcı iddiası yakın geçmişte geldi.Erbakan Hoca,28 Şubat Darbesinin arkasında ABD’nin olduğunu ileri sürdü ve bu iddiasını da ABD Dışişlerine ait olduğunu belirttiği bir mektup-belgeye bağladı.. Erbakan, ABD Dışişleri Bakanı Warren Cristopher'ın 1996 Ekim'inde Ankara Büyükelçisi Marc Grossman'a yazdığı gizli ve şifreli mektubun içeriğini açıkladı..
Erbakan mektupla ilgili olarak , " Ankara'daki Amerikan elçisi, askeri ihtilali nasıl planlayacak? Askeri ihtilal yapın, başka çaremiz yok diyor. İşte kripto. En gizli tabiriyle bütün önemli büyükelçilere gönderilmiş ve Türkiye nasıl yöneltiliyor, apaçık bir şekilde görüyorsunuz. “dedi
Erbakan’on açıkladığı ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 15 Ekim 1996 tarihli belgesinde çok ilginç ibareler var..
Çok gizli ibareli belgede; "Refah-Yol Hükümeti'yle birlikte Erbakan artık Batı'dan iyice kopmuştur. İslâm ülkeleri ile ciddi adımlar atmaya başlamıştır. Erbakan, D-8 ile birlikte büyük bir İslâm birliğine doğru ilerlemektedir. Tüm bunlar ABD'nin çıkarlarının zıddına olan
Erbakan, 28 Şubat sürecinde Refah Partisi'ni önce serbest bırakıldığını anlatıyor!..
"Dediler ki, çıksın boyunun ölçüsün alsın, bir daha da ortaya çıkamasın. Fakat bir de baktıklar ki, işin şakası yok. Bu adamlar yeni bir dünya kuruyorlar. Mutlaka önlem almamız gerekir deyip harekete geçtiler"
28 Şubat sürecinin ekonomiye faturasını 5 maddede özetlyerek şöyle diyor.. " 28 Şubat süreci sonrası ülke cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizine girmiştir. Bu kriz sırasında faiz oranları, dünya tarihinin o güne kadar henüz kaydetmediği seviyeleri görmüş, % 7 bin 500'lere fırlamıştır. Döviz kurları bir günde % 80 artmış, Türk milleti yarı yarıya fakirleşmiştir"
Elde bir de “Fransız mektubu”var..
Fransa Yüce Mason Konseyi'nin 14 Şubat 1997'de Paris'de aldığı kararlar Türkiye Büyük Mason Locası üstadı Nacip Anduru'ya gönderdiği mektupta "kardeşce" isteklerde bulunur. Refah Partisi'nin iktidarı bırakmaya mecbur edilmesi için gereken bütün tedbirlerin alınmasının istendiği mektupta şu talimatlar verilir: "Refah Partisi'nin itibarının tamamen yok olması ve seçmenlerinin ümidini kaybetmesi ile neticelenecek siyasi bir konjönktürü oluşturun. Masonluk aleyhindeki İslâmcı basına ekonomik, siyasi ve adli baskılarla mâni olun. Dönekleri cezalandırın. Mason olmayanları tapınağa sokmayın."
28 Şubat nedense sorgulanmayan bir darbe dönemidir!!
Kaynak Haber365/Behiç Kılıç
Haber 7
28 Şubat postmodern askeri darbesin 14. Yıl
Asker Hoca'dan asıl Gülen'i istedi!
28 Şubat sürecinde TSK'nın dönemin Başbakanı Erbakan'dan asıl Fethullah Gülen'in tutuklanmasını istediği ileri sürüldü. İddiaya göre, Erbakan askerleri ikna ederek, buna müsaade etmedi. | ||
Gazeteci Fehmi Çalmuk, çarpıcı bir iddiada bulundu. Bir televizyon kanalında can yayında Erbakan'ın vefatını değerlendiren Çalmuk, TSK içindeki cuntanın 28 Şubat sürecinde ezanın Türkçe okunması ve Fethullah Gülen'in tutuklanması gibi 6 istekte daha bulunduğunu ileri sürdü. |
28 Şubat kararlarının alındığı Milli Güvenlik Toplantısı'nda açıklanmayan pazarlıklar yapıldığını iddia eden Çalmuk'un iddiasına göre, 28 Şubat kararları, 18 değil 24 maddeydi.
Milli Güvenlik Kurulu tutanakları açıklanırsa bu gerçeğin ortaya çıkacağını belirten Çalmuk, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin istekleri arasında açıklanmayan başlıklar olduğunu dile getirdi.
ERBAKAN ASKERLERİ İKNA ETTİ
Çalmuk, ortaya çıkmayan 6 maddenin Necmettin Erbakan'ın saatler süren pazarlıklar sonucunda gerçekleşmediğini açıkladı.
Çalmuk'un iddiasına göre, askerlerin istekleri arasında çarpıcı başlıklar var:
- Ezanın tekrar Türkçeleştirilmesi,
- Fethullah Gülen'in tutuklanması
- İlahiyat Fakülteleri'nin azaltılması
- İmam Hatip Liseleri'nin tamamen kapatılması.
Çalmuk diğer maddeleri açıklamaktan kaçınırken adres olarak MGK arşivlerini gösterdi. Çalmuk, gizli belgelerin açıklanması durumunda askerlerle Erbakan arasındaki pazarlıkların da gün yüzüne çıkacağını söyledi.
28 Şubat postmodern askeri darbesin 14. Yıl dönümü büyük bir tesadüfe sahne oldu ve TSK, medya ve iş dünyasının baskısıyla iktidardan indirilen 54. Hükümet’in Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan 27 Şubat’ta hayatını kaybetti.
Necmettin Erbakan'ın başbakanlığında 28 Haziran 1996'da RP-DYP koalisyonu şeklinde kurulan 54. Hükümet, ‘Bir Kısım Medya’nın askeri ve halkı muhafazakâr kesme karşı kışkırtan manşetleriyle Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in desteğiyle TSK’nın yoğun baskıları sonucunda iktidardan çektirildi.
Bugün hayatını kaybeden Erbakan için, “son nefesine kadar siyaset yaptı” başlıklarını kullanan o dönemin “Silahlı Kuvvetler Medyası”, Başbakan Erbakan ve Tansu Çiller için çok ağır manşetler atmış, demokrasiyi adım adım darbeye kurban ettirmişti.
Haber 7 olarak o dönemin en etkin üç gazetesi olan Hürriyet, Sabah ve Milliyet’in 54. Hükümet’in iş başına gelmesinden sonra nasıl bir tutum sergilediğini mercek altına aldık.
ÇİLLER’E LİNÇ; ERBAKAN’A AMOKACHİ İLE DİN DERSİ
Askerin dudağında çıkan, laiklik, şeriat, rejim ve cumhuriyet içeren sözler için manşetlerini hazır vaziyette bekleten üç gazetenin o dönem sanki iş bölümü yaptığı izlenimi de ortaya çıkıyor. Dinç Bilgin’in sahibi olduğu Sabah, Erbakan’ın ortağı Tansu Çiller’i hedef alıp, “Tarih Seni Affetmeyecek” suçlamasını yaparken, Hürriyet ise Erbakan’ı Beşiktaş’ın Nijeryalı yıldız golcüsü Amokachi’nin sözleriyle vurup, “Din simsarlarına ders verdi” manşetini atacak kadar ileriye gidiyordu. Milliyet ise TSK’yı baz alarak askerin tepkileri üzerine yoğunlaşarak yıpratıcı manşetler atıyordu.
“ADI SANI OLMAYAN ÜST DÜZEY KOMUTANLAR”
O dönemin meşhur haberciliklerinden birisi de , “üst düzey bir komutana” dayandırılan haberler. Bu tarz haberleri sık sık manşetine veya ilk sayfasına alan bir kısım medyanın, Mesut Yılmaz’ın Başbakanlığı ya da en kötü ihtimalle solda Ecevit-Baykal ittifakı için türlü çabalar içine girdiği de görülüyor.
DEMİREL, ERBAKAN’A KÜFRÜ ALKIŞLIYOR
Medyanın yıpratma kampanyasının en önemli figürlerinden birisi de,askerin postmodern darbe yapması için her türlü girişim ve Başbakan Erbakan’a yapılan küfürlere göz yuman Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel olarak görülüyor. Demirel’in Hükümeti hedef alan her sözü manşetlerdeki yerini hemen alırken, Demire, Tuğgeneral Osman Özbek’in Erbakan’a ettiği galiz küfrü “Paşa’nın öfkesi bir boşalmadır” değerlendiriyor ve Sabah bunu 9 sütuna manşet yapıyor.
DENK BÜTÇEYE RAĞMEN İŞ DÜNYASI TEPKİLİ
Memura yapılan yüzde 50 zam, yükselen ekonomi ve denk bütçeye iş dünyasının da darbe sürecine ciddi anlamda katkıda bulunduğu o günün manşetlerinden belli oluyor. Sabah'ın 2 Nisan 1997 tarihli "Avrupa'yı Şaşırtıyoruz" başlıklı manşetine şaşırmamak ise elde değil. Manşetin spotu şaşkınlık yaşamanıza yetecek kadar ironik:"Siyasi istikrarsızlığa rağmen, Türk ekonomisinin hızla büyümeye devam etmesi Batılıları hayrete düşürüyor." (2 Nisan 1977 - Sabah)
İRANLI KADINLAR KARŞI, "TEŞEKKÜRLER ATATÜRK"
Avrupa ülkelerinin şeriat tedirginliği içinde olduğunu savunan medya diğer taraftan yıpratma politikasını İran üzerinden devam ettirirken, İran’dan gelen çarşaflı kadınların resminin üzerine “Teşekkürler Atatürk” manşeti atılıyordu.
REFAH’I İLK GÜN KAPATTILAR
Bugün, hukukun üstünlüğüne ve yargıya saygıdan dem vuran medya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş’ın Refah Partisi için açtığı kapatma davasını, manşetten, “Refah Kapatılıyor” diye duyuruyordu.
ÇİLLER’İ ERBAKAN’DAN KOPARMA HAMLESİ
28 Şubat MGK kararlarının alındığı günlerde halka devlet krizi ve gergin bekleyiş manşetleriyle ulaşan bu üç gazete, o süreçte Erbakan’ı yalnızlaştırmak için Çiller’i hedef alıyor. Kritik MGK öncesi askerden çekindiğini açıkça belli eden Çiller’in Erbakan’ı eleştiren sözleri de manşetlere çıkıyordu.
MESUT YILMAZ GÖREVE HAZIR
1997’nin Mayıs ayında ise üç gazete aynı anda Erbakan iktidarının sonun geldiğini ve Mesut Yılmaz’ın yerine hazırlandığını, TBMM’deki kulis çalışmalarını, hangi vekillerin fire –ihanet edeceği- vereceği sayfalara işleniyordu.
“ERBAKAN GERİYOR” TAHRİKİ
Haziran ayında ise gazeteler, Erbakan Hükümeti’nin istifasını ne zaman vereceği ve Demirel’in hükümeti kurma görevini kime vereceğini tartışmaya açarken, “Erbakan geriyor – direniyor” manşetleri üst üste atılıyordu.
ERBAKAN GİTTİ, MESUT YILMAZ ZAFERİ!
Başbakan Erbakan, DYP’li vekillerin istifaları sonucunda düşmek üzere olan 54. Hükümet Tansu Çiller’e devretme hamlesi Süleyman Demirel’e takılırken medya zafer kutlama gafletine (!) düşmeden Mesut Yılmaz hükümetine hazırlık yaptığını manşetlerinden ilan ediyordu.
Geçmez gib görünen o günler de geçti ama yapanın yanına kar kaldı bence