“ Bugün Türkiye Futbol Federasyonu merkezli yürütülen operasyon, zenginlerin iktidarıyla, iktidarın zenginleri arasındaki mücadelenin tipik bir örneğidir. Bu Fener’i, değil Türkiye Futbol Federasyonu, kolay kolay ABD bile küme düşüremez, düşüren bedelini öder. ”
Bu ifadeler geçen haftaki yazımın son cümleleriydi. Yazımın henüz mürekkebi kurumamıştı ki, küme düşme kaldırılmamalıdır diyerek Fenerbahçe’nin Bankasya ligine düşürülmesinin mevzuat açısından uygun olduğunu düşünen Futbol Federasyonu Başkanı Sayın M.Ali AYDINLAR, göreve devam kararı almasının üzerinde yirmi dört saat geçmeden istifa kararı aldı. Bu sıcak gelişmeler geçen haftaki yazımın son cümlesinin, bu haftaki yazımın başlangıç ifadeleri olmasını gerekli kıldı.
Evet bu Fener’i kimse kolay kolay düşüremez, düşüren de bedelini öder. Sayın AYDINLAR Türk futbolunu iyi bilen, Fenerbahçe’ye gönülden olduğu kadar maddi olarak ta ciddi destek vermiş, taraflı tarafsız herkesin takdirini kazanmış bir işadamı. Fakat bu Fener’ i küme düşürmeyi düşünmesi dahi görevden ayrılması için yeterli bir sebepti. Geriye dönüp baktığımızda Sayın AYDINLAR’ın görevinden ayrılması sadece futbol federasyonu başkanlığını değil, ne yazık ki her şeyini verdiği Fenerbahçeli kimliğini de tartışılır hale getirdi.
12 Eylül öncesi hükümetlerine karşı gazetelere çarşaf çarşaf ilanlar veren Sermayedarlar, ülkemizi küreselizme dahil eden 12 Eylül yönetimine karşı tavır dahi koymamışlardır. Türkiye gibi ülkelerde sermayedar olmanın en kısa yolu kamu mallarını ve kaynaklarını kullanmak geçer. 1990’ lı yıllarda kamu mallarının özelleştirilmesi sekteye uğramış, sermaye ve özellikle bankalar tutanın elinde kalmıştı. Yerli ve yabancı sermayenin iştahını kabartan kamuya ait şirketler ve araziler, bu sermayedarların eline geçmeliydi.
12 Eylül’den sonra sermayedarı daha güçlü kılmanın yollarından biri fakir ve zenginden eşit oranda alınan KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerdir. Bu vergiler Maliye Bakanlığınca toplanan toplam vergilerin yüzde yetmişi oranına ulaşsa da, sermayedarlar için gerekli istikrar henüz sağlanamamıştı. Küreselizme eklemlenmeye çalışan sermayedarlar bu istikrarsız durumdan hiçte memnun değillerdi. Bu işin bir çözümü olmalıydı. İşte vatandaş için 2001 ekonomik krizi, sermayedarlar için 2001 ekonomik darbesi bu beklentileri tesis etmek için yapılmış bir operasyondur.
28 Şubat milli siyasete, 2001 ekonomik darbesi de milli ekonomiye yapılan bir operasyondur. 2011 yılında patlak veren futbolumuzdaki şike krizi de, küresel sermayenin 28 şubatla başlayıp, 2001 ekonomik kriziyle devam eden bir operasyonudur.
Geçtiğimiz günlerde Akşam Gazetesinin yapmış olduğu bir röportajda Sayın Aziz YILDIRIM : “ Herkes ama herkes olayı yanlış yerden görüyor. Bu bir Fenerbahçe olayı değil. Bu Aziz YILDIRIM’ ı bitirme olayı da değil. Bu Türk futbolunu ele geçirme mücadelesi. ” ifadeleriyle bu sürecin küresel sermayenin Türk futbolunu ele geçirme operasyonu olduğunu belirtmiştir.
Çözüm mü? Nasıl ki 2001 ekonomik krizinin çözümü için küresel sermayenin temsilcisi Sayın Kemal DERVİŞ getirildiği gibi, Türk Futbolundaki bu krizin çözümü için de, yeni Kemal DERVİŞ’ler getirilecektir.
Ali Zafer TOPŞİR