Karakoç, yaptığı yazılı açıklamada insanların ve toplumların birbiriyle kaynaşmış çok katmanlı bir kimliğe sahip olduğunu, bunları birbirinden ayırmanın mümkün olmadığını belirterek "Bu kimlik ve kişilik, zorla değiştirilmeye kalkılırsa, o toplumda büyük bir kaos, bunalım ve çatışmalar doğar" dedi.
Her medeniyetin bir insan anlayışının olduğunu, örneğin bir Fransız'ın Fransız kimliği ve onun arka planında "Avrupalı" ya da "Batılı" kimliği olduğunu kaydeden Karakoç, "Tek başına, ırk kimliği, etnik kültür, bir halkı, bir devleti ayakta tutamaz. O kimliğin, benzeri kimliklerle birlikte, ancak, arka plandaki, temeldeki "medeniyet kimliği'ne dayanır, onunla kaynaşır, onunla aşırılıklarından arınırsa bir anlam ifade edebileceğini tarihi deneyimlerle anlamış ve görmüş bulunuyoruz. Bugün, ülkemizin çektiği sıkıntıların temelinde, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra, devletin yeniden kuruluşunda, kendi medeniyet kimliğimiz çerçevesinde, Çağa ve şartlara göre bir yenilenme ilkesinin değil de, kendi kimliğimizi, geçmişimizi, medeniyetimizi toptan inkar ederek, sözde batı medeniyetine geçme adına, ırk kimliği söylemine yer verilmesi yatar. Toplumun çeşitli kesimlerinden Yükselen farklı tondaki itiraz sesleri, güç kullanılarak bastırıldı. Eleştirinin yasaklandığı otoriter bir düzende, tek tip modelli bir nesil türetilmek istendi yirmi beş, otuz yıl içinde" görüşüne yer verdi.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye'de "biçimsel denilebilecek bir demokratik düzene" geçildiğini anımsatan Karakoç, "Kendi medeniyetimizle bağdaştırılıp ondan sonra uygulamaya konulmayan demokrasi, sonunda bitmek tükenmek bilmeyen bir demagoji üreten kaotik bir düzene dönüşmüş, ardarda askeri darbeler devrinin açılmasına adeta doğal zemin olmuştur" dedi. Türkiye'de demokrasiye geçildiği zaman bir "Restorasyon Devri" açılamadığını ve geçmişle hesaplaşılamadığını da ifade eden Karakoç, "Bugün karşılaştığımız bütün problemler, Tanzimattan sonrasında sağlam zemine oturtulamamış bir düzenin, geleceğe ertelenmiş ya da ucu açık bırakılmış, gününde çözümlenmemiş sorunlarından kaynaklanmaktadır. Bu sorunların, zamanında hissedilmeyip bugün hissedilmesi, ameliyat zamanı narkoz etkisiyle duyulmayan acı ve sızıların daha sonra hissedilmesi gibidir. Osmanlı Devleti'nin yıkılışından ve Kurtuluş Savaşı'ndan sonra yeni devletin kuruluşu ve yerleşmesi, bir nevi çok ağır bir ameliyat gibi olmuştur" dedi.
-"ANAHTAR KAVRAM "İSLAM MEDENİYETİ"-
Türkiye'deki liberallerin de bugün gerçeklerin bir kısmını söyleyerek sanki hepsini söylemiş gibi bir havaya büründüğünü ve farkında olarak olmayarak Türkiye'yi alıp, "tanzimatçılar ve daha sonrakiler gibi, batı çıkmazına saplamaktan başka bir yere çıkmayacak bir yola" götürmeye çalıştıklarını, bu görüşlerin temelinde de Ziya Gökalp'in "soyut, tarihi gerçeklere uymayan, mekanik medeniyet görüşünün" yattığını da ifade eden Kakakoç, "Bugün, halkımızın bir kısmını, Batılıların, kökenlerini araştırıp ayrılma yolunda kışkırtmaları ve gizli açık yardım etmeleri sonucu, ülkemizin başına yirmi yılı aşan bir zamandır büyük bir gaile çıkmıştır" dedi. Tanzimat'tan bu yana, yanlış yönde aranan çare ve çözümlerin bırakılarak tarihi-sosyolojik alt yapının araştırılmasına geçilmesi gerektiği görüşüne yer veren Karakoç, karamsar olunmaması gerektiğini belirterek şöyle devam etti:
"Eğer bir anahtar kelime ve adeta bir mucize kavram aranıyorsa, bu, İslam Milleti ve İslam Medeniyeti kavramlarıdır. Bu kavramlar, çoğu kez, sanıldığı gibi, sadece "inanç' içerikli değildir. Batıda "din' deyince, sadece "inanç' anlaşılır. Bizde de, "din' kelimesini Batı'daki içeriğiyle anlamak, bütün yanılgıların ve çözümsüzlüklerin kaynağıdır."
Türkiye'deki sorunların kaynağının, toplum ve kimliğin alt yapı yetersizliği olduğunu ifade eden Karakoç, şunları kaydetti:
"Toplumumuz, son iki yüz yılda, giderek, bu alt yapı sağlığından mahrum edilmiştir. Irk kimliğini ileri sürerek ayrılmak yönünde çaba sarfedenler, bu kimliğin kültür alt yapısı yetersizliğinden cesaret alıyorlar. Bugün, biz, sadece ırki söylemle değil de, Osmanlı ve daha eski dönemlerde olduğu gibi, asıl medeniyet söylemiyle kimlik tanımı yapar ve onu yeniden oluşturmak istersek, artık bu gibi ayrılma hevesleri söner. Örnek olarak söylersek, bir takım insanlar dağda olabilirler, ama, onlara katılmalar giderek azalır ve o yol kurur. Çünkü: dağa çıkan genç, kendine bir ideal bulduğu inancı veya daha doğrusu yanılgısı içindedir. Gençlerimize, gerçek ideal, yani "İslam Milleti' ve "İslam Medeniyetinin Dirilişi' düşünce ve ideali aşılanırsa, artık bu büyük, köklü ve gerçek insanlığı kurucu düşünce ve ideal önünde, küçük, sahte, dar düşünce ve ideallere saplanılmaya yer kalmaz." (ANKA)
(HH/ÖMR)