Yargıtay’da ve YSK’da kayıtlı resmi kısaltması AK Parti (AKP değil) olan iktidar partisinin ‘’Çözüm Süreci’’ olarak adlandırdığı doğu politikasının etkisi ile oylarını ‘’biraz’’ artıran MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin henüz sıcak seçim atmosferinde yaptığı ‘’acemice’’ açıklamalar ise diğer şaşırtıcı husustu. Bir koalisyon zorunluluğu ortaya çıkmışken ve memleketin bekası için hûkumet kurulması elzem iken, tecrübeli sayılabilecek bir devlet adamına yakışmayan sertlikteki açıklamalar üst üste 4 seçimi birinci bitiren AK Parti’nin elini güçlendirecektir. Zaten gün geçtikçe MHP’den farklı seslerin yükselmeye başladığını da birlikte müşahede ediyoruz.
HDP’nin aldığı %13 oranındaki oyun nasıl alındığı gün gibi aşikâr: Tehdit, şantaj, Kürt Milliyetçiliği, Recep Tayyip Erdoğan insinde nasıl inerse insin bağnazlığı, Ulusalcılar için Memleketin ne kadar önemli (!) olduğunu gösteren zihni sakatlık ve sair…
Doğu’ya giden insanlarımız yakından görmüşlerdir. Seçmenin; yollar, havaalanları, aile yardımları, okul yardımları gibi yatırım ve sosyal desteklerin yanı sıra Kürtçe Televizyon, Kürtçe üniversite, Kürtçe tabela, Kürtçe Türkü-Şarkı serbestisi gibi temel hak ve özgürlükleri sağlayan bir partiden ‘’U’’ dönüşü ile Uç Milliyetçi bir partiye kaymaları vefa-saplantı arasındaki dengelerin ‘’saplantı’’ yönünde değiştiğinin göstergesiydi. Özellikle depremde yerle bir olan Van şehrimizin kendisini adeta yeniden inşâ eden bir iktidarı, dolayısı ile kolundaki bilezikleri satıp Van’a yardıma koşan AK Parti seçmenini yok sayması ‘’küresel’’ siyasetin acı cilvelerinden biri olsa gerek! Ayrıca, Çözüm süreci sayesinde 2 yıldır Şehit naâşı gelmemesi, Doğu’nun kırlarında bayırlarında terörsüz baharlar yaşanması da AK Parti’ye destek için yeterli olmadı (!).
Ve her ne hikmetse, %15’lerde seyreden marjinal partiler zafer kazanmış kumandan edası ile muzafferiyet nutukları atıyor. Hele hele oyları düşen CHP’nin ‘’bir türlü lider olamayan’’ Genel Başkanı’nın yaptığı ‘’zafer’’ açıklaması komik olduğu kadar maksatlı da…
Bekliyoruz…Koalisyon turları başladığında geri vites yapan her parti ‘’şahsi tezlerini memleketin bekasından önde tuttuğu için’’ müteakip seçimde gereken cevabı alacaktır. Kaldı ki, IPSOS’un yaptığı seçim sonrası ilk ankette ‘’eyvah ben ne yaptım’’ diyen seçmenin pişmanlığı ortaya çıktı ve oy oranları AK Parti lehine yükseldi.
Ve AK Parti…
Dördüncü genel seçimden de birinci parti olarak çıktı. Hem de hatırı sayılır bir oy oranı ile. Ancak 2002’de %34 ile tek başına iktidar olan AK Parti’nin işine yarayan seçim sistemi bu kez %41 ile iktidar şansı vermedi. YSK resmi sonuçları açıklamadı ancak hali hazırdaki duruma göre tek başına iktidar için 18 milletvekiline ihtiyaç var. AK Parti, takipçisi 2 partinin toplamı kadar oy aldı. Yani kamuoyundaki ‘’teneke’’ seslerinden ziyade, rakiplerini ‘’açık ara’’ geride bıraktığı gerçeği gün gibi ortada. Bu başarıda ‘’arı gibi çalışan’’ Başbakan Davutoğlu’nun gayretleri göz ardı edilemez. Fakat AK Parti –rahmetli Menderes dönemini istisna tutarsak- Türkiye’ye %50’ler çıtasını ‘’tanıttığı’’ için bu çıtanın altında kalmak ‘’başarısızlık’’ sayıldı.
Peki bu başarısızlığın temel sebepleri ne olabilir?
Hemen belirtelim ki umduğunu bulamadığı için dışarıdan ahkâm kesenlerden olmayacağız. Yedi düvele nam salmış, cihan partisi AK Parti ayak oyunları ile biraz sendeledi diye, üst üste dördüncü kez şampiyon olan emektar kadrolara ‘’tu kaka’’ demek insafsızlıktır.
Zaten, partinin hatalarının genel olarak neler olduğu irili ufaklı yazılıp çiziliyor. Parti kurmaylarından da bu konularda ‘’yenilik’’ yapılacağı kamuoyuna zaten yansıyor. Yazdıkları her cümleye katılmamakla birlikte; Abdurrahman Dilipak, İsmail Kılıçarslan, Süleyman Özışık gibi kalemlerin yaptığı genel tespitlerle mutabık olduğumu söyleyebilirim.
AK Parti’den Milletvekili Aday Adaylığı süreci yaşamış biri olarak aciz görüşlerimi sıralamak isterim.
-Daima iktidar biziz bağışıklığının verdiği kibir (Ör: Herhangi bir ilçe teşkilatında herhangi bir komisyonda görevli kişinin vatandaş ile ‘’randevu usulü’’ görüşmesi, kendini ağırdan satması, biz biliriz nezaketsizliği).
-Tabandan en üst noktaya kadar kendini belli eden şaşa ve gösteriş (Ör: Bir mahalle ofisinin açılışında dahi havalarda uçan afişler, pankartlar, mekanlar, süslemeler, ses sistemleri…Mesela Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nun İstanbul Maltepe Mitingine yaklaşık 2,5 saat geç gelmesi ve alanda güneşten yanmış milyonu aşan kişiye helikopterle onlarca dakika ‘’ters’’ reverans yapması, bir sanatçı edası ile helikopterin içinden alandakilere havadan görüntülü hitap etmesi gibi tevazuû zorlayan şovlar).
-Teşkilatlardaki yapılanmalar (Ör: Gençlik kolları, kadın kolları ve komisyon üyelerinin davranışları, herhangi bir göreve atanan kişinin Başbakan edası ile iş yapmaya çalışması…Kendileri ile görüşmeye gelen Milletvekili namzetlerine ‘’aba altı sopa gösterir şekilde’’ gönülden ne koparsa usulü (!) davetiye satma gibi tuhaf algılanacak akçeli işlere girişmeleri).
-Anadolu’da oy kullanacak seçmenlerin isimleri, telefonları ve T.C. Kimlik numaraları ibraz edildiği halde ‘’yeterince’’ ulaşım imkanı sağlanamaması, dolayısı ile onbinlerce oyun heba olması, aynı eksikliğin Anadolu’dan İstanbul’a taşıma işlemlerinde de yaşanması,
-İstanbul 1.Bölge’de, İç Anadolu’da ve bir Karadeniz ilimizde bizzat şahit olduğumuz üzere; kazanamayacak, halkta heyecan uyandırmayacak, arkalarında ‘’kitle’’ olmayan kişilerin, toplumun her kesiminden uyarı olmasına rağmen aday gösterilmesi. Ör: İç Anadolu’da bir vilayette 10 yıl belediye başkanlığı yapmış, temayül yoklamasından 1. çıkmış bir isim halkın beklentisine rağmen aday gösterilmedi. Aynı şekilde, bir Karadeniz ilinde ‘’suya sabuna dokunmayan’’ tarzdaki kişilerin aday gösterilmesi sonucunda AK Parti’nin oyları ciddi oranda azaldı.
-Özellikle yaşlılar için oy kullanma eğitimleri verilmeliydi. Mesela bir vilayette adını bile duymadığımız bir partiye 1459 kişi oy vermiş. O ilin sosyolojisini çok iyi bildiğimiz için böyle bir partiye oy verilmeyeceğinden eminiz. Konuyu incelediğimizde parti ambleminin AK Parti amblemine çok benzediğini fark ettik.
-Cep telefonlarının yasaklanması için YSK nezdinde her türlü girişim yapılmalıydı. Özellikle ‘’kullandığın oyu çek gönder tehditlerine karşı’’ oy kullanma kabinlerine fotoğraf ve video özellikli cihazlar alınmamalıydı. Kimi yerlerde sandık başkanlarının inisiyatifi ile bu kural uygulansa da çoğu yerde maalesef uygulanmadı. Seçimler sürerken sosyal medyada oy sahtekârlıklarına ilişkin yayımlanan ‘’heval’’ resimleri içimizi acıttı.
-Şehir ve toplum sosyolojinin kısmen göz ardı edilmesi (Ör: İstanbul’da nüfus açısından ilk 5 içinde yer alan ve 7-8 tane aday adayı olan bir şehirden hiç aday gösterilmemesi ve bu durumun sebeplerinin yeterince açıklanmaması).
Ve sair…
Aciz önerilerimiz ise şu şekildedir:
-Partinin ağır ağabeylere ihtiyacı olduğu kadar deli fişeklere de ihtiyacı vardır. Teşbihte hata olmaz…‘’Sakin su tekneleri’’ halkı artık tatmin etmemektedir.
-Sloganik ve medyatik tiplerden ziyade genç, dinamik, azimli ve kitlelere faydalı olmuş kişilerin ön plana çıkarılması elzemdir. Ancak burada yeter ki genç olsun, yeter ki kadın olsun mantığına göre değil, iş bilen kadın, iş yapan genç formu gözetilmelidir.
-Millete ve Memlekete yararlı olabileceği düşünülen her kişi en az teşkilatçılar kadar şanslı olmalıdır. Üstelik Sivil Toplum Kuruluşlarında on yıllarca görev yapmış olan ve AK Parti’nin kuruluşundan daha önce teşkilatçı olan kişilerin ‘’teşkilatçı sayılmaması da’’ enteresan bir durumdur. Teşkilatçı eşittir Partili anlayışından vazgeçilmelidir.
-Teşkilat mensupları kendi çıkarları için değil –çok samimi çalışan kardeşlerimizi ve dostlarımızı tenzih ederiz- Memleketin bekası için çalışacaklardan seçilmelidir. Mesela teşkilatlarımızda, devlet adamlarının ‘’uçkurlarını takip eden’’ yapının sempatizanı olan görevlilerin olduğunu duyuyoruz. Mesela ‘’devletin yatak odası olan’’ MİT tırlarını durduran zihniyetin kokusunu alıyoruz. İstanbul’da bir ilçe teşkilatında yer alan kadın kolları grubunun aslında AK Partili olmadığı izlenimi doğrusu bizi ürkütmektedir.
Şu hususa da değinmeden geçmeyelim. Biz babadan böyle gördük derdi eskiler. Bizde böyle gördük böyle bildik…Devletin başına saygı esastır. Cumhurun başı, başkomutana saygı esastır. Hele hele ‘’%52 gibi’’ rekor oyla seçilen bir ‘’Başkana’’ dil uzatmak bizim gibi tebaanın haddi değildir. Biz babadan böyle gördük böyle duyduk vesselam! Eleştirmek başka bir şey küfür etmek başka bir şeydir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkanı açık seçik şekilde küfürlere maruz kalırken halâ ‘’diktatör’’ olduğunu söyleyenler varsa, onların akıldan ber’i olduğunu düşünerek muhatap almamak gerek.
Ezcümle!
AK Parti Milli İradeye saygılıdır. İçine sinmese de halkın dediği baş üstündedir. AK Parti açık ara zaferine rağmen kendisini yenildi sayanlara ‘’trafoya kedi girdi’’ gibi basit esprilerle yanıt verecek değildir.
Ancak;
-Evinin önüne otobüs durağı yapılmadı diye AK Parti’ye oy vermeyen ve ‘’büyük fotoğrafı’’ algılayamayan,
-İtalyan La Repubblica’ya ‘’Yeni bin yılın Selahaddin Eyyübi'si durduruldu’’ manşeti attıran,
-İsrail Medyasında, Recep Tayyip ERDOĞAN komutasındaki bir gemiyi karaya oturmuş şekilde tasvir ettiren ve üzerine Mavi Marmara ‘’2’’yazdıran,
-Yahu bu ''el'in gavuruna ne oluyor ki'' benim ülkemdeki seçimler için bu şekilde manşet atıyor diyemeyen,
-Son 10 yılda -her alanda- milli değerlerini yükselten ülkemi belirsizliğe sürükleyen,
-Türkiye'den umut ışığı bekleyen yeryüzünün mazlum coğrafyalarının umutlarını erteleyen
halkıma ‘’şahsi’’ sitemlerimi arz ediyorum.
Olsun varsın!
Küçük oylarla zafer çığlıkları atan değil, Memleketimizin selameti için –çok yüksek oy oranına rağmen- sil baştan Bismillah diyen olmalıyız!
Tekrar görüşünceye kadar, hoşça bakın zatınıza…