Aklı başında, vicdan sahibi her insan -görünüşte 2 gün içinde gerçekleşen- bu darbeyi ‘’içi cız ederek’’ izledi.
Gözaltına alındıktan sonra, askerlerin arasında yürüyen Mursi’nin yüzündeki anlamlı gülümseme, ‘’bütün çocukları öldürebilirsiniz ama Firavun’un evinde bir Musa sağ kalacaktır ve o sizin kıyametiniz olacaktır’’ der gibiydi.
Sendikalar ve yargı dahil bir çok kurum ve kuruluş tarafından 1 yıl içinde görevini yapmasına sürekli engel olunan, İhvanu'l Muslimin mensubu Muhammed Mursi, tüm baskılara rağmen sandığın namusuna sahip çıktı. Dik durdu, eğilmedi. Tıpkı Seyyid Kutup gibi…
Silaha ve batılı işbirlikçilerine güvenen çakma asker Sisi, Türkiye’de ki hemcinsine (!) benzer bir davranışla kendisini atayan Reis-i Cumhur’a karşı darbe yaptı. Darbe görüşmelerinin mekanının ‘’ABD Büyükelçiliği’’ olduğu açıklandı.
Muhammed El Baradey denen Nobel ödüllü darbeci ‘’Batı ile darbe için pazarlık ettik’’ dedi. Bu da nükleer enerjiye sahip ABD gibi ülkelere ‘’tırsak’’, İran gibi ülkelere ise ‘’sırtlan’’ kesilmesinin karşılığında Nobel Barış (!) ödülü aldığının en açık deliliydi.
Görüşmelerin mekanı ve Baradey’in açıklaması, ABD’nin ve Avrupa’nın gelişmeleri neden ‘’darbe’’ olarak nitelemediklerini göstermiş oldu.
Memleket düşmanı yağmacıların yaptıklarını Demokrasi ve özgürlük talebi olarak niteleyen ve sanki Türkiye’de savaş varmış gibi saatlerce, günlerce Taksim’den canlı yayın yapan CNN benzeri yönlendirilmiş medya kuruluşları, Tahrir Meydanındaki gösterileri pohpohlarken, Adeviyye Meydanından Sina Yarımadası’na kadar uzanan milyonları görmek istemedi.
Batılı ülkeler Gezi Parkı olaylarında istediğini başaramadı ancak senaryonun Mısır versiyonu maalesef amacına ulaştı. Kadim Cumhuriyet Mısır, kukla askerler ve ABD-Avrupa Mandasını savunan Mısır’lı hainler sayesinde tüm dünyanın gözü önünde rezil oldu.
On yıllardır nefes alamamış, demokrasi yüzü görememiş Mısır, şanlı devrim sayesinde kimliğini bulmaya çabalarken, Ortadoğu’da söz sahibi olmayı sürdürmek isteyenlerce ‘’Muz Cumhuriyeti’’ olmaya mahkum edildi. Böylece 1. Dünya Savaşı devamında yapılan gizli anlaşmalarla sömürgeci devletlerin paylaştığı Ortadoğu, anlaşmaların süresi dolunca yeniden şekillendirilmeye çalışılıyor.
Gazze’nin nefes aldığı tek çıkış olan Refah Sınır kapısının kapatılması darbe sonrasının ilk icraatı oldu. Çünkü ağabey ABD ve katil İsrail böyle istedi.
Darbe sonrası ortalık süt liman olacak zannedenler, ülkemizdeki gibi ‘’orduya direnilmez’’ fikrini benimseyenler, ölmek pahasına da olsa askerin karşısına dikilen Mısır halkını görünce ne yapacaklar bilinmez. Ancak, Mısır’ın 28 Şubat’ı bittiğinde kör kuyularda kalan ‘’Yusuflar’’ ortaya çıkacaktır. Mısır’ın ‘’direnen adamı’’ Mursi, Türkiye’nin ‘’savunan adamı’’ Erbakan aynı dava uğruna hayatlarını feda ettiler. Şer görülen bu vedalar, belki de hayır oldu… Türkiye ‘’dik duran adamını’’ buldu, sıra Mısır’da…
"Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, Ayet 216)"
Türkiye’nin 28 Şubat darbesine maruz kaldığı sürecin sonunda Anayasa Mahkemesi başkanı olan ve o güne kadar hiçbir etkinliği olmayan bir zât Cumhurbaşkanı seçilmişti. Sayın Ahmet Necdet Sezer, gülümsemeyi bilmeyen, halkın arasına çıkmayan, iç veya dış seyahat yapmayan pasif bir sürecin ardından görevini tamamladı. Sayın Sezer’in tek yaptığı şey Türkiye’nin vesayeti yıkmasının ayak seslerini duyuran ‘’2002 devriminin’’ çıkardığı yasaları veto etmekti.
Bugün ise Mısır’da sadece 2 günlük Anayasa Mahkemesi Başkanı olan, adı-sanı duyulmamış Adli Mansur adında bir zavallı, kim tarafından yapıldığı bilinmeyen bir atama ile çakma Cumhurbaşkanı oldu. İlk icraatları, Refah sınır kapısını kapatmak, Milli Şurayı dağıtmak, İstihbarat şefini görevden almak oldu. Geçmişte Türkiye’de yaşananlara ne kadar da benziyor değil mi?
Endişelenmiyoruz… İnanıyoruz…
Allah nûrunu tamamlayacaktır (Saf Suresi, Ayet 8).
Bir dahaki yazımızda buluşuncaya kadar, yüzünüzden tebessüm, yüreğinizden sevgi eksik olmasın efendim.
Hoşça bakın zatınıza…