17 Ağustos 1999 Marmara Depremi. Ona yakın ilin etkilendiği ve binlerce insanın hayatını kaybettiği asrın felaketi. Yaşanan felaket karşısında yetersiz kalan dönemin afet yönetimi eleştiri oklarının hedefindeydi. Daha sonra; Çankırı, Bingöl, Ağrı, Pülümür, Erzurum, Denizli, Elazığ illerinde orta şiddetli olmasına rağmen, can kayıplarıyla sonuçlanan depremlerini yaşadık. Yıl 2011 Van Depremleri. Afet yönetimi açısından ağır eleştirilen Marmara Depreminin sadece bir sokağı kadar yıkımın yaşandığı, Van Depreminde yaşanan koordinasyonsuzluk gösteriyor ki, bu süreçte afet yönetimi açısından pek mesafe kat edilememiş. Sadece afet yönetiminin tek merkezden sağlanması için; Başbakanlık bünyesindeki Acil Durum, İçişleri Bakanlığına bağlı Sivil Savunma ve Bayındırlık Bakanlığına bağlı Afet İşleri Genel Müdürlüklerinin birleştirilerek Afet Acil Durum Başkanlığı kurulmuş.
Van’da oluşturulan kriz yönetim merkezinde, daha önceki depremlerde görev yapmış, bu psikolojiyi yaşamış, AKUT gibi ekip çalışması yapabilen, yetkin bir afet yöneticisi göremedik. Sağlıkla ilgili konuları sağlık bakanı, eğitimle ilgili konuları milli eğitim bakanı açıklar. Fakat bölgeye giden bakanlar yaşanan afetin her alanıyla ilgili açıklama yaptılar. Oysa gerek açıklamalar, gerek arama kurtarma ekiplerinin koordinasyonu ve yardımların dağıtımı Afet Acil Durum Başkanlığının yönetiminde yapılmalıydı. Dolayısıyla bilgi kirliliği ve dağınıklığın da önüne geçilmiş olurdu. Kaldı ki Afet Acil Durum Başkanlığı da bunun için kurulmamış mıydı?
Daha önce yaşanılan depremlerden kazanılan tecrübelerin kış koşullarının çadırlarda geçirilemeyeceğini göstermesine rağmen, hala çadır kentler kuruluyor. Marmara Depreminde kullanılan konteynırlar yaşanacak yeni afetlerde kullanılmak için, risk taşıyan veya nakliye işlemlerinin kolaylığı da düşünülerek demir yolu ile ulaşımın sağlandığı belli bölgelerde muhafaza edilmeliydi.
Kaldı ki Konteynırlar genelde 36 metre kare genişliğinde, içersinde bir ailenin barınması için gerekli donanımı bulunan, kurulumu ve nakliyesi kolay hazır bir yapıdır. Ancak bu süreçte eski adıyla Afet İşleri Genel Müdürlüğünün kurumsal hafızası yok edildiğinden, halen boşta duran 650 konteynır atıl bir durumda Batman’da bekletilmektedir. Bölgeye giden bakanlar bile güvenli oldukları için konteynırlarda kalmaktadırlar.
Öncelikle şu nokta bilinmelidir ki, afetle mücadelenin amacı yangını söndürmek değil, yangının çıkmasını önlemektir. Dolayısıyla afet öncesi önlem ve hasarları en asgariye indirmek, türlerine göre afet oluşumundaki trendleri, afetin etkilerini, oluş sıklıklarını ve bölgesel dağılımlarını dikkate alarak oluşturulacak bütünleştirilmiş Türkiye Afet Risk Haritası, ivedilikle yapılmalıdır. Böylece güncelliğini kaybetmiş olan Türkiye Deprem Haritası yeniden yapılmış olacaktır. Kurulacak yeni şehirler ve imara açılacak araziler planlanırken, mutlaka afet risk haritası baz alınmalıdır. Ayrıca afet risk haritalarında yapılaşmaya uygun olmayan arazilerin kimlere ait olduğu önceden bilinmemektedir. Aksi takdirde yapılaşma bugün olduğu gibi, arazi ve bina rantına dönüşür. Afet konusu da İstanbul - Avcılar İlçesi Ambarlı Mahallesinde bilim adamları tarafından güçlendirme yapılmasına rağmen, sadece on beş gün sonra yıkılan binalarda olduğu gibi, emlakçılığa soyunmuş bilim adamlarına kalır.
Depremin enkazını kamyonlarla taşıyarak ortadan kaldırabilirsiniz. Fakat daha önemlisi insanların beyninde oluşan enkazları, yani travmaları ortadan kaldırabilmektir. Bunun içinde Afet Acil Durum Başkanlığı kendi bünyesinde istihdam edeceği psikologlar veya hizmet satın alımı yoluyla tesis edeceği destek hizmetlerini, Van’daki anneler başta olmak üzere bütün afetzedelere biran önce sunmalıdır. Binaları yenilemek için değil, sadece ve sadece insanımızı yaşatmak için, afetle mücadele.
Saygılarımla.
Ali Zafer TOPŞİR