28 Şubat sürecinde tarumar edilen dini eğitim algısı, psikolojik korku sürecinden çıkarak toplumsal denklemdeki yerine oturdu. Yaz tatillerinde çocuklarımız en azından Camii ortamında rahatça eğitim almaya başladı.
Yeni eğitim sisteminde İmam Hatip Ortaokulları kavramı ile tanıştık. Bir anlamda erken yaşta dini eğitim için fırsat doğmuş oldu.
Öte yandan ortaokullarda Kur’ân-ı Kerim eğitimi seçmeli hale geldi. Özellikle bu düzenleme son derece akılcı oldu. Çünkü köşe başlarında gayr-i resmi olarak çalışan Kursların önü bir nebzede olsa kesilebilecek. Çocuğunun Kurân eğitimi almasını isteyen veliler mecburen buralara rağbet ediyorlardı. Bu düzenleme ile isterlerse çocukları resmi müfredat içerisinde Kur’an öğrenebilecek.
1988-1991 yılları arasında Türkiye’nin en bilinen Kur’an Kurslarından birinde eğitim alan birisi olarak bu düzenlemelerin yerinde olduğu kanaatindeyim. Nakşibendi Tarikatının ünlü bir kolu olan kurs, Dünya çapında hafızlar yetiştirirken aynı zamanda insan öğüten bir makine işlevi görüyordu.
Anlatacaklarım 1980’li yılların sonu ve 1990’lı yılların başında hemen her Kur’an Kursunda (özellikle Fatih ve Bayrampaşa civarındaki kurslarda) görülen insanlık dışı muamelelere ilişkindir.
12 yaşında üç çocuk. Birisi yerde oturuyor. Diğer ikisi yerde oturanların ayak bileklerinden sıkıca tutmuş. Yaşı 20-30 arasında olan ‘’hoca’’ vasıflı adam elindeki hortum, kızılcık sopası, tabure parçası, tahta çıta gibi ‘’eğitici ve öğretici’’ aletlerle yerde oturan çocuğun ayaklarının altına var gücü ile vuruyor. Yerdeki çocuk acıdan iki büklüm oluyor ancak ayaklarını çekemiyor. Çünkü az sonra dayak sırası gelecek arkadaşları ayak bileklerini ‘’korkudan’’ sımsıkı tutuyor.
Arabaların yan çıtaları, tokalı kemer gibi dayak enstrümanları bile vardı. Hocalar özellikle yatılı okuyan anne-baba özlemi çeken küçücük yavrulara karşı acımasızdı. Muhtemelen onlarda aynı şekilde yetiştirilmişti. Hiç unutmam ‘’adı deliye çıkmış’’ hoca müsveddesi bir adam sabah namazından önce, uykusuzluktan zar zor ayakta duran küçük çocukların arasına sırf dağınık saf tuttukları için rastgele belindeki kemerle saldırmıştı.
Sayısız olaylara şahit oldum. Dayak yüzünden travma geçiren, okul hayatı yarım kalan yüzlerce insan vardı. Dayak o günlerde bir kuraldı. ‘’Nush ve kötek kültürü’’ küçücük sabiler üzerinde yaşatılıyordu.
Dini eğitimden nefret eden, hafız olduğu halde Kur’an eğitiminden soğuyan hatta hayat tarzını başkalaştıran insanlara şahit oldum.
Aradan 20 yıldan fazla bir zaman geçti. Şu an Kur’an Kurslarının durumu nasıldır, aynı şekilde devam etmekte midir bilemiyorum. 28 Şubat sürecinde sekteye uğrayan Kur’an eğitimi ve kapatılan İmam Hatiplerin orta kısımları sebebi ile dini eğitime talep azaldıktan sonra kursların öğrenci çekebilmek adına daha insani hale geldiklerini biliyordum. Ancak konjonktür sebebi ile bu kez de öğrenci bulunamıyordu.
4+4+4 uygulaması ile serbest hale gelen Kur’an eğitimi ‘’dayaksız’’ hali ile çok güzel olacak diye düşünüyorum.
Tekrar buluşuncaya kadar, yüreğinizden sevgi, yüzünüzden tebessüm eksik olmasın efendim.
Hoşça bakın zatınıza…